31 Mayıs 2011 Salı

Nasıl olsa gerisi gelir...

Yine yaz geldi kimilerimizin inşallah kuraklık olmasın dediği, kimilerimizin bu sene çok yağmur yağdı bişey olmaz dediğini duyar gibi oluyorum. Doğru belki bu sene yeter, belki bir kaç sene de yeter ama ya sonra onu kimse bilmez. Su Rabbimizin insanlara verdiği en değerli üç şeyden biri bana göre. Yaşam kaynağımız ve yazların vaz geçilmezi ne dondurma, ne soğuk içicekler, sadece bir bardak buz gibi su... Günümüzde suyu bol olan şehirlerin har vurup harman savurduğu, suyu az olanların ise bitmesin diye gözüne baktığı o mübarek şey... Bir şehir düşünün parklar gece sulansın, yağmur sonrası sulansın!... ama otomatik ama kendi kendine... Dün gece olan bir olay benim canımı baya sıktı ama bir şey yapamadım. Gece 11 de başlayan ve sistemi bozulduğu için fışkırarak çok kuvvetli akan bir su gözümün önünde tam 3 buçuk saat, ufacık bir yeri sözde sulamak için aktı aktı... Öyle bir düzen ki geçen sefer aktığında kapatmaya gittim ama kapatacak bir yer bulamadım, çünkü teknoloji harikası otamatik sistem!!! Be mübarekler bu iş size kolaylık sağlıyabilir ama ya bozuk olan yerler neden ilgilenilmiyor ve neden başı boş? Parklar her zaman bakımlı ve yemyeşil!!... Vallahi hiç ilgi çekici değil onca çimen ekene kadar sadece ağaç ve benzeri az suyla çok daha uzun yaşayabilen ve havayı daha uzun süre temizleyen bitkiler suyun bu kadar önemli olduğu bir dönemde daha mantıklı olmazmıydı. En azından ağaçlar yılda bir budanır ve onlarca işçi iki haftada uzayan çimleri biçmek zorunda kalmaz yani ne kadar bol çimen bence okadar su ve milli servet kaybı. Sadece bu da değil dünya su harcamasında büyük bölümü herhalde denize girdikten sonra duş alanlar gurubu oluşturuyordur, ne eğlence ne eğlence... Beş dakikada bir denize gir sonra duş ve keyif için bitsin tatlı sular. Dünyada ince hesap düşünecek olursak Rabbimiz her türlü rızkı bolca veriyor çünkü O çok cömert ve Onun Mülkü tükenmez ama insanlar ve insancıklar veriler nimetlerin hor kullanılmasında sanki yarış yapıyor, adeta bitirebilirmiyiz çabasında ve sonuç olarak yine bir yaz ve düşündürdükleri.
YAKUT

22 Mayıs 2011 Pazar

Gelinliğin Beyaz, ya SEN?!...


Bugün sizlerle gelinlik hakında biraz konuşalım istedim. Sizce gelinliğin rengi neden beyazdır? Neyi ifade eder? ve Kimler bu uygulamanın sahibi? İnternetten bakarsanız herkezin yazdığı yazı aynı ingiliz ve fransızların ürünü bir iş... Zaten bu mahluklar yüzyıllardır, dünyayı sömürge altına almaya çalışıyorlar neyse şimdi gelelim gelinliğin beyaz olma mantığına. İnsanlar evlenmeden önce, hayatlarında gizli veya açık olabildiğince çok şey yaşıyor, bir çoğu evlendikten sonra olmaz diyor ama çoğu yalan, "alışmış gudurmuştan beterdir" evleniyor ama bir kaç sene sonra evlendiği onun kardeşi gibi oluyor, alıştığı için başka heycanlara başka maceralara yelken açıyor, ama ne yelken... Neyse canım milletin yelkeninden bize ne, konuyu fazla dağıtmayalım, evlenmeden önce her haltı yiyen bu insanlar bir de utanmadan masumiyetin alâsına bürünerek, beyaz, hem de kar beyaz gelinlikler içinde yeni bir hayata adım atmaya çalışıyorlar.İçindekinin rengini ise hiç sormayın Allah bilir... Yani sadece "gelinlik" damada birinci el olarak geliyor tabi ki damadın kaçıncı el olduğunu sormaya bile gerek yok...???!!! Siz siz olun bu saçmalıklara uymadan dininizin emrettiğini yapın, namusunuzla ister pembe, ister beyaz, ister yeşil gönlünüze kalmış, güzel temiz ve size yakışan bir elbiseyle yeni hayatınıza başlayın hiç bir şeyi gizlemeden saklamadan ama temiz pak, ama namuslu ak ve renklerin arkasına saklanmadan... Gelinlik ve damatlık saçmalığına dur demek isteyen bir vatandaş. (...Ya durun unutmadan, bi de duvak vardı, damat gelinin duvağını düğünde kaldırır... Damat gelini hiç görmedi ya, zaten gelini kimse görmedi! Sadece flört ettiği bir kaç erkek ve oturduğu semtteki bir kaç yüz kişi... Siz siz olun birinci el gelin ve damat bulmaya çalışın tabi bu zamanda bulabiliyorsanız.
YAKUT

17 Mayıs 2011 Salı

yine yaz



Artık bahar bitti yaz geldi. Baharlar ne kadar güzel ve ne de çabuk geçen günler, gerçi bir çoğunuz daha havalar ısınmadı deseniz de, bana göre bahar bitti çünkü yollardan geçerken etrafta gördüğüm pisihisiler sararmaya, papatyalar solmaya, bitkilerin bir çoğu tohum tutmaya başlamış, eee bu da ne demek oluyor? Yaz geldi!... Zaten baharın en neşeli günleri etrafın cam gibi parladığı, tabir doğruysa 14 deki kız gibi olduğu günler mayısın başıydı. Bahcesi olanlar bunu çok iyi bilir. Hayatın bütün güzelliklerini an ve an yaşar onlar, bizim gibi apartman kedileri sadece yollardan gördüğümüz ve bize eski anıları hatırlatan görüntülerle yazı baharı anlayabiliriz .Siz siz olun apartmandaki rahata lükse vurulup evlerinizi dairelerele değiştirmeyin. Yoksa siz de bizler gibi birer mahkum olarak hayatlarınızı sürdürürsünüz. Oysa ki özgür olup sabahın ilk ışıklarıyla kalkmak, ocağınızı bahçeden topladığınız dal parçalarıyla tutuşturup, bir güzel yufkanızı açmak, toprak bir damın altında, çocuklarınızla birlikte bir sofrada buluşup, ağaçların çiçeklerin altında güzel bir kahvaltı... Sonrası evinizin işlerini bitirip bahce de bir ağacın altına serilmek inanı ki bir çok şeye bedeldir. Yada aldığınız küçük civcileri bahcenizde yaymanız ve onların sizi anneleri bilip etrafınızda koşuşması çömeldiğinizde üzerinize çıkması ve ilk defa gördükleri böcekleri sanki hazine bulmuş gibi birbirlerinden kaçırarak yemeğe çalışmaları, inanı ki çok zevkli ve bir okadar da mutluluk vericidir. Apartmanda etrafı sadece görebilirken müstakilde doğal ortamı havasıyla kokusuyla otuyla böcüğüyle yaşarsınız, bilmiyorum bu güzellikleri sevmeyen varmıdır ama bence bunlar yaşanası güzelliklerdir...
YAKUT

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Kimliğin aslı


Kafirler ve hayatları: Dış görünüşleri bir çoğumuzun ilgisini çekse de aslında gerçek yüzleri hiçte okadar ilgi çekici değildir. Bir çok savaş sonrası yapılan işkencelerden anladığım kadarıyla gavur milleti aşşağılıktanda aşşağılık ve kendi yaptıklarını meşrulaştırmak için her bahanenin arkasına kolayca sığınabiliyor. Günlerdir yaptığım araştırmalardan elde ettiklerimi yüreği çok sağlam insanların duymasını isterdim ama onlar bile, bilmiyorum bu işkence çeşitleri karşısında nasıl sarsılırdı. İnsana değer vermeyen onu en aşşağılık biçimde en aşşağılık hallere sokmaktan hiç çekinmeyen çağdaş dünyanın çağdışı maymunları... Evet Rabbimiz onlara aşağılık maymunlar olun dedi, onlarda oldu. Ve halen o süslü kimlikleri altında o aşşağılık maymunlar yaşamlarını sürdürüyor, gerek bir çatı altında gizli fikirlerini gurupları arasında paylaşarak, gerek yaptıkları zulümlerin kılıflarını uydurarak ama halen kör, sağır ve aşşağılık birer maymun...!!! Allah savaşlardan bütün dünya müslümanlarını ve bütün insanlığı korusun. Rabbimiz bizi zalimlerle sınamasın, ve kafir toplumlarının süslü kıyafetleri bizi kendilerine özendirip kendi kimliğimizden uzaklaştırmasın, amin.
YAKUT

10 Mayıs 2011 Salı

Zaman

İyi bir son için şanslı olmaya gerek yok. Çok çalışıp azmetmek yeter. Eğer nefsini bastıra biliyorsan en büyük adımı attın demektir. Bu da okadar zor değil, yeter ki nefsinin büyüyüp bir dağ olmasına izin verme.! Yoksa o dağı aşman çok zor olabilir. Unutma ki yüksek dağların zirvesine ulaşanlar çok azdır...
YAKUT

8 Mayıs 2011 Pazar

Ekmeğimm...

İşte bir rekor daha. En büyük ekmeği bi oturuşta kim yiyecek! Bana hiç bakmayın bizim yediğimiz ekmekler bunun yanında devede kulaktır. Hoş Türk toplumu ne yaparsa yapsın topraklarında tahıl yetişmesi sebebiyle, ekmeği çok sever hatta ve hatta yeminlerine bile girmiştir. Bu yüzden kimilerinizin şöyle dediğini duyar gibi oluyorum "Vallaha ben yapmadım ekmek Kur'an Kitap beni çarpsın" Kur'an'ı anladıkta ekmek insanı nasıl çarpar onu biraz düşünmek lazım, acaba burada bahsedilen ekmeğe basınca insana fakirlik gelmesi mi...?! Yine de insanların komikte olsa bazı şeyleri umursadıklarını görmek güzel, diyebilirim ki ekmekte bir nimet olup diğer temiz nimetler gibi saygıyı hakeder. Aynı zamanda yemin de Allah için yapılan bir yemin olup, her zaman dil alışkanlığı edinilmemelidir. Sevgiyle kalın ekmeksiz kalmayın.
YAKUT

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Manasız çılgınlıklar 2

Bir başka bakış açısı:
Amaaan kardeşim, sabahtan akşama çalışıyorum , erkeklerin hafta sonuydu bayramıydı bissürü tatili var, ya bizim? yaz da olsa kış da olsa hafta sonuda olsa yemek yap, evle ilgilen daraldım vallahi, hele şu çamaşır makinesini beklemekte ölüm sanki, bulaşıkları makineden çıkarıp kim dizecek...!!?? Biraz da nefes almak istiyorum... Hadi Ayşe, Emine, Vildan, Mahmure bize gelin de kurtlarımızı bi dökelim... Adamları biraz çekiştirsek ne olur?... Biraz boyları uzar... Hahaha hahaha... Doğru dedin kız Emine, seninkinin boyu biraz kısaydı... Haha hahahaa... İşte bir çay saatinin, yada kadınlar gününün bana göre iki yüzü, varın siz kendinize uygun olanı yaşayın eee nede olsa insan inandığını yaşar...
YAKUT

Manasız çılgınlıklar.

İşte yine bir sofra, eksiksiz ve çıldırtıcı bir cazibesiyle.! Hanımlar, hanımlar, hanımlar... Acaba neden...??? Yıllardır bunu düşünür dururum, hanımlar neden 5 çayı, altın günü veya matine düzenler... Vallahi halen mantık çerçevesinde bir mana bulamadım bu işe. Düşünüyorum da herhalde, hanımların bir kısmının uğraşacak işleri kalmayınca, kalkıp bu tür işlere girişiyorlar, düşünsenize çamaşırı makine yıkıyor bulaşığıda, doğal gaz zaten en büyük nimet,tarla bahce yok, zaten çocuk doğurmak desen, zorla anca bir tane bilemedin iki tane onlarda okulda, taaa beş yaşından, belkide daha erken kreş yollarında, evi temizlemeye veya düzeltmeye bile parayla işçi tutuluyor yemekler bile çoğu kez spariş usulü getirtiliyor eee... geriye ne kaldı gün yapıp vurpatlasın çal oynasın ömrü yemek...! Vallahi şu zamanda erkeklere acıyorum çalış ha çalış... işte bir gün daha sona erdi ve geride bulaşıklardan bir dağ, onca yemeği eritecek düşünceli bir kadın ve yapılan dedikoduların hesabını verecek bir nefis... Yapanlara kolay gelsin.
YAKUT