29 Ekim 2012 Pazartesi

Sadece "O"


Belki yeryüzünün en sıcak ülkesi yada alanı ama kastettiğim sadece güneş sıcağı değil, samimi huzurlu anlatılmaz bir sıcaklık, sanki yeryüzü orada susuyor ve dağlar taşlar konuşuyor insanlardan ise sadece bir ses duyuluyor" Lebbeyk Allahumme Lebbeyk"... işte tamda Ramazan ayının son günleri benim hayatımın en tereddütlü en durgun günleriydi çünkü ilk defa Mekkeye gidecek ve nasipse umre yapacaktım ama bu kadar hastalıklarla ihram bile beni ürkütürken nasıl olabilirdi ki... ah Mekkem ah Kâbem ah yüce Rabbim meğer ben hep boşuna kaygılanır dururmuşum... yani diyebilirim ki Ev Sahibimiz okadar cömert okadar ikramlı izzetliki sadece saygıdan boyun eğip yaptığımız saçma sapan günahlardan dolayı üzülüp af dilemek geliyor insanın içinden... Diyebilirim ki bastığım her yerde gül bitiyor her an ayağım düze basıyordu kendimden okadar utandım ki bizlere bukadar ikramı olan Rabbimizi neden bizler hoşnut etmek için uğraşmayıp geçici dünya işlerine dalıp gidiyoruz... Orada hayatın hep ahiret için aktığını gördüm gece gündüz heran insanların dalgalar halinde ki bazen gerçekten bir insan selini andırıyor işte ozaman mahşer aklınıza geliyor severek ve koşarak Rablerini ziyarete gitmeleri ve dünyanın arkada kalması yıllardır aradığım mükemmel bir an dı... ah Rabbim  ah... günler geçiyor ve vakit bitmeye yanaşıyor son kez rengarenk insan ırklarına bakıyorum ve hem hüzünlü hem mutlu o ihtişamlı Kâbeme elveda canımın parçası elveda inşallah bir daha buluşmak ümidiyle diyorum...
                   Son olarak diyebilirim ki oradan daha fazla birşey anlatmak istemiyorum sadece mutlaka ama mutlaka paranızı biriktirin ve hiç olmazsa bir defa gidin o güzellikler için inanın değer ve aç kalın ayakkabısız kalın ama biraz para biriktirip mutlaka gidin inanın sizde Allahın izniyle birçok şey göreceksiniz... zaten orada ne yemek aranıyor nede ayakkabı sadece iki hurma  bir çift naylon terlik...
                      YAKUT

3 Eylül 2012 Pazartesi

KABE HATIRASI giriş


Bekleyenyere selamlar... Aman Allahım O ne güzellik... O ne muhteşem bir yer... O ne tatlı ve hüzünlü bir yer. Dağı, taşı, kuşu, toprağı, sıcağı, rüzgarı her şeyi ama her şeyi mükemmel yani ah... Rabbim bu yaşıma kadar boşuna yaşamışım ve yine ah Rabbim... bizi müslüman yarattığın için sana hamdü senalar olsun. O ne güzellik, O ne  ihtişam, Allahu ekber... Allahu ekber... Allahu ekber.
            YAKUT

25 Temmuz 2012 Çarşamba

"O" Kudretin Yolunda

İşte yeni bir hikaye...! Heycan dorukta. İnşallah iman, ruh, beden sağlık ve selametiyle hayırlara vesile olsun...
                     Bir ay sonra inşallah.
           YAKUT

Kaplıcalar

Bugün sizlerle gezdiğim kaplıca sularını paylaşacağım. Bir çok kişinin tavsiye ederken dedikleri sadece su çok berbat veya su çok iyi gibi kelimeler iyide suyun iyiliği yada kötülüğü nasıl?   Yani ben fazla bir kaplıca yüzü görmedim ama diyebilirim ki her kaynarcanın içmecenin suyu farklı özellikler taşıdığından çok farklı içerik ve tadlara sahipler. Örneğin Ilgın kaplıcası aynı evde yaktığınız kazanın suyu gibi, sadece sıcak ve tatlı su. Afyon'un suyu sanki kaynatılmış maden suyu aman Allahım ekşi acı yani onun tadına bakınca çizgi filmlerdeki renkten renge giren surat gibi oluyorsunuz sanırım ben tadına bakınca eflatun olmuşumdur. Birde Ayaşın suyu var ki onu hiç sormayın sadece tuz yani bi tomar tuzu kaynatmış ve size derin maşrabalarda sunuyorlar, ne diyim zaten okadar kaynamış tuzlu suyu aç karnına evdede içsen bağırsakta  böbrekte ne pislik kalır ne bakteri ve hatta sanırım bağırsak ve böbrekte kalmaz ... Peki ya bunları neden dile getiriyorum olurda birilerinden bu üç kaplıca ile ilgili birşeyler duyarsanız bu okuduklarınızı da  aklınızın bir köşesine yazın zira Ayaş suyundan aç karnına 15 _20 bardak su içilecekmiş bizde nerde okadar tuzlu suyu içmek ... Biz bir kaç zeytin yesek sıkıntısını kaç gün çekiyoruz yani neymiş efendim bir kaplıcaya gideceğinizde lütfen suyun içeriğini sorun araştırın anlayın zira bazı insanlar yüzünden boşuboşuna bir sürü yol gidip eli boş dönebilirsiniz...Sağlıkla kalın.
                      YAKUT

5 Temmuz 2012 Perşembe

Aslında, böylede güzelim...!?

 Son yaptığım çalışmalarımdan anladığıma göre, insan, yaşı ilerledikçe yemeği azaltıp hareketini çoğaltmalı, eğer hareketini çoğaltamıyorsa enazından eski canlılığını kaybetmemeli. Malesef sadece kemiklerin zayflaması veya vücuttaki sarkmalar değil  şaşırtıcı birşey ama  insanın iç organlarında da sarkmalar güçsüzleşmeler  gelişiyor, oysa ben zannederdim ki insan yaşlanınca sadece cildi buruşur meğerse buruşmadık yeri kalmıyormuş... Bu yüzden diyebilirimki erkekseniz evlatlarınızla koşup atlayıp zıplamaktan uzak durmayın, kadınsanız tabiki imkanınız varsa islam çerçevesinde aynı erkeklerdeki aktiviteleri sizde yapın ancak bu sayede birazdaha sağlam ve rahat bir hayata kavuşursunuz. Bir başka gözlemlediğim şey ise insan 50 li yaşlardan sonra eti kemiğinden ayrılıyor yani önceden bir bütün halinde sıkıyken sonra dokununca lâk luk eden bir vücut tablosuyla karşılaşıyorsunuz ve ardındanda eğer kendinize yediremiyorsanız arıyorsunuz komik bahaneler..." Ben geçmişte çok yordum kendimi...! yada aslında biraz kilo versem toparlarımda amaaan kim uğraşacak, zaten bizim adam böylede güzelsin diyor...!!!??? veya  bizim aile böyle ben gençkende böyleydim"...! yokya ben senin gençliğinide bilirim emmolu...! nekadar kaçmaya çalışsada insan oğlu ne yaşlılıktan ne de ölümden kaçamıyor. Ozaman sanırım bükemediğimiz eli öpmek  komik duruma düşmekten daha iyidir.
YAKUT

16 Haziran 2012 Cumartesi

Bir Arzuysa Eğer

Aman Allahım!... şu sıcak havalarda kendimi buz gibi sulara atmayı okadar isterdim ki!... diyen dinine düşkün Rabbini seven okadar, genç imanında samimi ve sabırlı insan tanıyorum ki onlar ne günahlarına kılıf arar, ne de nefsani arzularına yenik düşer ama onlar sadece ve sadece Rabbine boyun eğer ve ümid eder, Rablerinin onlar için hazırladığı genişliği gökler ve yer kadar uçsuz bucaksız ebedi hayatlarındaki günah tasası cehennem korkusu olmadan Rablerinin birer armağanı olan hayatlarını... Yazın sıcaklarıyla barışık olmanız dileğiyle.
               Yakut

13 Haziran 2012 Çarşamba

Sizce?

Yemeğinizi nasıl bir ortamda yemek isterdiniz?  Süslü hatta şatafatlı ve bembeyaz masa örtüleri, incik boncuklarla süslü, hem sağlıkla, hem zenginlikle, her şeyin tadını en alâ bir şekilde hissederek ve zevkten dörtköşe olarak  sonrasında da  manzaralı bir yerde sevdiğiniz yanı başınızda göz göze, mutlulukla hiçbir derdi tasası olmadan yudumlanan tavşan kanı çayla, yada  kırda bir ağaç dibinde, biraz otlu çöplü temiz havada evlatlarınızla eğlenceli bir piknikte, veya  yaşlı bir anne baba yanında  bembeyaz  sofra bezi kirlenmesin diye dökmemesi için dua ederek, biryandan da "aman yaşlı günaha girmeyelim" derken   acaba yine ağzını sofra bezine silecek mi diye düşünmeden edemediğiniz... yada kalabalık bir sofrada millete hizmet etmekten gözünüz kulağınıza karışmış olarak yarı aç yarı tok bulaşıktan başınızı kaldıramayıp açlığı da unuttuğunuz,   veya  hastalık yüzünden size verilen beğenmediğiniz yemekle karşılıklı bakışarak bitmesini ümit ettiğiniz bir rüya sandığınız ama asla gözünüzü açmayacağınız ve bir türlü uyanamadığınız o kabus misali ot parçalarıyla tuzdan eser görünmeyen yada şekerin, acının, baharatın zerresini bulamadığınız adı sağlık için mecburiyet olan bir sofrada mı... yoksa yıllardır fakirlikle yoksullukla geçen bir ömür sonrasında tamda biraz zenginleşmişken bu seferde dişleriniz olmadığından yemekleri bolca önünüze koyup sadece sularına banıp dişlerinizle çiğnediğinizi hayal ederek o canım etlere bakarak mı?  yada iş yerindeki öğlen molasında yorgunluktan ne bulursanız yiyeceğiniz aslında durup düşünseniz belki de hiç yemeyeceğiniz o teneke kaplardaki yiyecekleri adı arkadaş olan ama çoğu menfaatdaş olan insanlarla tıkındığınız... yada yada düşününce bir çok hayatlar için şükretmek bazıları içinde imrenmemek olmuyor bilmiyorum ama herhalde benim yemek sofram hem bedenimi hem ruhumu doyurmalı yani belki yemek için fazlaca vakit ayırmak bir yerleri süslemek yada olmadık müzik eşliğinde manzaralar aramak yada tabağında güller açması değil ama soframın beni  memnun etmesi... Evde pişen değerli bir yemek varsa onu yoksullarla yetimlerle paylaşabilmek sonrasında şükredebilmek yaşamak ve yaşatmak Rabbin rızasıyla bir Onun için, bir Ona  gönülden şükredebilmek...
                         YAKUT

3 Mayıs 2012 Perşembe

Kim Bunlar...!?

Komşu hakkı ve sohbet takıntılılar. Yıllardır gözlemlediğim kadın gurupları arasında bir gurup var ki onların kime hizmet ettiklerini halen anlayamadım bir yandan hiç durmadan o sohbet senin bu sohbet benim cihat meydanlarından ayrılmazken kermeslerde arzı endam eylerken, yanı başındaki insanlara insan değeri vermeyen, onları sanki haşâ Rabbi görmüyormuş gibi alt etmeye çalışan, saçmasapan ama kendince gizli tuzaklar kurmaya çalışan, kapısının önü pislikten geçerken zahmet edipte bir süpürge vurmayan kadınlar...! Sözde mücahide haaaatunlarımız...! Düşünüyorum da aslında dünya bazıları için ne de kolay.!?  Bin otobüse süslen ama pardesüyle kesinlikle hiç bir yerin açık değil, sadece darlığınan dolayı kımıldıyamadığın pardesüler...! Bir de topuğunun ve burnunun uzunluğundan yürüyemediğin ayakkabılar, sonra gözgöze geldiğin nice erkekler, sonrasında süründüğün  nadide parfümler ki kokusunu takip eden evin yolunu bulur... ve biraz dedikodulu biraz hırslı ama hep Allah için din için yorulan haaatunlarımız haşâ sümme haşâ bunlar dinlerini ve Rablerini alayamı alıyor ne...!?
 Böylesi dini  dar eşlere sahip olan o mücahit erkeklere bravo, kaçıncı dereceden boynuzlusunuz...?!!!
                YAKUT

22 Nisan 2012 Pazar

Oh ne alâ

Aman Allahım ne kadar yumuşak, ben böyle bir şeyi hiç görmemiş ve ne olduğunu altındaki kemik işaretini görmesem, bilmiyorum ama yüzyıl geçse tahmin edemezdim...! Ya bu şatafatlı koltuk heyvanat foluymuş, yani hayvanlar için tasarlanmış bir kanepe koltuk  ve benzeri. Allah...! Allah...! ben bir insan olduğum halde totom böyle yumuşak görmedi bune incelik! demek insanlar hayvanları bu kadar seviyor, iyide Rabbimiz zulum mü etti?!  onları dışarda yaşıyacak şekilde yaratmakla, onlar zaten yaşamayı Rableri tarafından öğrenmişler. Zaten üşümezler, yumuşak bir yere de ihtiyaç duymazlar ama sanırım bitkilerin insanlar tarafından yolu şaşırtılamaları gibi hayvanlarada yolu şaşırtıyorlar. Yani yedir yatır, yedir yatır ve sonunda gines rekorlarına girecek en az yattığı yer kadar yumuşak  ve tombul hayvanlar,evdeki kokusuda cabası ııııı...
             Kokuşmamış evler ve fikirler dileğiyle.
YAKUT

20 Nisan 2012 Cuma

Müslümanın evi nasıl olmalı?

Standartları yıkmaya ne dersiniz?  Bence çok iyi fikir. Yıllardır nedenini çok merak ettiğim ev standartlarını düşünmekten yoruldum, sonra da şu kanıya vardım nasıl ki toplum her yönüyle batılılaştırılıyor ve Allah'tan uzaklaştırılıyor işte evlerimiz de, geleneklerimiz de yavaş yavaş ama emin adımlarla bizilerden koparılıyor. nasıl mı? bütün standart evlerde hol yada koridor, büyük odalar, bir misafir odası, tek çocuk odası  sanki sadece kız yada oğlan doğuracaksın geniş ve öylesine geniş mutfaklar, ki bunlar genişleyen midelerimizin habercisi ve koskocaman devasa banyolar, ki bir banyo bana göre yıkanmak için girilmesi ve fazla durulmadan çıkılması gereken bir yerdir geniş lavabolar, ki sadece el yıkamak için olması düşünülürse bazı lavabolar küvet gibi kullanılır... ve balkonlar havadar rahat ve belkide gıril yerleri olan keyif mekanları... Eeee nerede bu evin yaşlı anne baba için ayrılmış odası kız ve erkek evlatlar için ayrı yapılmış odası ve belkide kütüphanesi ile birlikte tasarlanmış mescit odası ve misafirler için ayrılmış ama kadın ama erkek için ayrı odaları  nerede hani, dikkat ettiniz mi bilmem saydığımız odaların toplam sayısı, haa! bir de unutmadan kendi yatak odanız yani toplamda yedi orta boy ama islam ahlakına uygun ama misafiri ağırlayacak ama anneyi babayı huzur evlerine yada sokağa atmayacak yada ayrı ev tutup bibaşına bırakmıyacak belki biraz kalabalık ama bereketli ama dini bütünleşmeyi sağlayan evler yani neden evde mutfak diye bir bölüm ayrılmış , o işe yaramaz geniş holler, antreler, koridorlar geniş banyolar yerine neden bizim ihtiyacımız olan güzellikte evler üretilmiyor yazıkki toplumlar sadece israf ve isyanda yarış yapıyor hayırda ise kılını kıpırdatan yok işte bu yüzden bu dayatma standart denilen saçmalıkları yok etmek zorundayız onlar bizi yok etmeden...
           Hayırlı cumalar zaten geriye kala kala bir cumamız kaldı...!
                   YAKUT

12 Nisan 2012 Perşembe

Sesli Düşündüm


Düşünüyorum da hep diyoruz şunu şöyle yapalım yoksa dünya mahvoluyor, yok organik yaşayalım, yok çevreyi kirletmeyelim... Aslında bunlar çok doğru ama, dünya yoluna girmiş zaten değiştirmek mümkün mü? Yani kıyamete böyle adım adım yaklaşıyoruz, kıyamet kopacağında da zaten heryer perişan olmayacak mı? oof...! of. Zaten Peygamberimiz de son Peygamber, bundan kurtuluş yokki, bilmiyorum üzülmenin de faydası yok ozaman, gemisini kurtaran kaptanmı olsak, ya bir dağ başında her şeyden bağımsız ama çok zor şartlarda yaşasak, yada sonuna kadar bilinmeyen bir yolda çarpışsak çarpışsak ve nihayetinde zaten O'nun yolunda olduktan sonra O bizi istediğimiz yere mi ulaştırsa, bilmiyorum bu dünya nereye gidiyor? dersem tabiiki sona...!!! Ooof, of.
YAKUT

11 Nisan 2012 Çarşamba

Kızılay değil "HACAMAT"...!

İşte bir damla kan ve ardından gelen rahatlık. Hacamattan bahsediyoruz tabiki de. Bugün sizlere hacamat hakkında bilgi vermek istedim, yanlız her yerde gördüğünüz bilindik bilgilerden değil bunlar, sıcağı sıcağına yaşanmış ve merak edilen şeyler. Hacamat bir çoğumuzun bildiği kupa ve benzeri şeylerle sünnet olan kan alma yöntemi bir tedavi, öncesinde şunlar olur bunlar olur, iyide kimse yazmamış bu gogıl efendiye sonrasında neler yaşanır...
İlk başta şunu söyleyeyim hacamat büyü çilesi çekenleri yaparken zorluyor, bilindik kasılmalar ve böğürmelere hazır olun hacamatta abdestli olup konuşmamak ve Kur'an okumak gerekirken, sizde acayip bir şekilde şarkı söyleme isteği doğuyor aman Allahım! ne sapıklık kendinizi tutuyorsunuz ve Kur'an'a başlıyorsunuz ve ardın onlarda başlıyor sizi sıkmaya, neyse canım bunlara alıştık artık. Sonrasında Kur'anı hiç bırakmayın ağzınız döndükçe devam edin ardından ağlamaya başlıyorsunuz bunlar büyü etkisi altında olan insanlar için geçerli diğer insanlarda olmuyor. Hacamat yapılacağında aç karnına ve banyo yapmış geliyorsunuz acısı az çizenler için hiç hissetmiyorsun benimki gibi bir kupa altına 137 yi aşkın olursa az bişey ama çok az bişey hissediyorsunuz. Amaaan önemli değil canııım... hayatta neler neler var buda ne ki hiç kafanıza takmayın hiç mi bisikletten düşmediniz, öğretmeniniz sizi hiç mi dövmedi yada hiç mi böcek sokmadı, neyse uzatmayalım sonrasında işlem bitiyor ve çok dinç, dinamik oluyorsunuz ta ki evet ta ki eve dönene kadar sonra başlıyor fasulyenin nimetleri, önce sırtınızdan bir üşüme, ve sizi bir uyku sarıyor, ki gözünüzden ben deyim bal siz deyin reçel damlıyor, işte tamda bu esnada uyumak ne gezer 4 veya 5 saat uyumamak zorundasınız, gözünüz açık duracak ve spor yapmadan kendinizi yormadan durun bakalım nasıl duracaksınız ilk iki saat boyunca birşeyler yemeyin ve saatiniz dolduktan sonra uyuyun amma nasıda datluuu... Aynı bir bebek gibi... Biraz dinlenin sonrasında ilk iki gün baya yorgunsunuz ve uykunuz çok oluyor sanki dermanınız kesilmiş, büyü etkisi altındakilerde sıtma tutuyor ve 2 yada 3 gün içten bir ateş sarıyor sizi ama çok farklı sonraki günler başlıyor sırtınızdaki çizikler kaşınmaya derler ya gidişiyor iyleşme başladı çokta fazla kaşımayın yara etmeyin. Üç günden sonra banyo yapabilir normale dönebilirsiniz (amma büyü etkisinde olanlar için yani bilmiyorum bende böyle oldu sizlerdede olabilir diye anlatıyorum etki 10 güne yakın sürüyor, ikinci sene yaptırdığınızda ise baştan beri anlattıklarım azalıyor neredeyse yarı yarıya) sonrasında sırtınızda sanki bir incelme farkediyorsunuz yani önceden sırtınız sanki çok kalınmışta yük varmış sonradan incelmiş o yük kalkmış... güzel ve hiç tahmin etmediğim bir şey garip doğrusu bir başka gariplikte gerçekten eskiden çok sinirli iseniz sonrasında siniriniz çok azlıyor sakin bir insan oluyorsunuz işte bunlar benim yaşadığım ve gördüğüm hikmetler yaptırın bakalım sizlerde neler olacak sağlıkla kalmanız temennisi ile.
YAKUT

9 Nisan 2012 Pazartesi

Farklı diller

Zarif ve şık... İşte Cenneti dünyaya taşımak, her köşede bir güzellik bir cazibe ve bağlayıcılık "Bugün canlı çiçek tercih ettim, yarın da cansızını koymayı düşünüyorum"... "Eeee canım Allah verdiği malı kulun üstünde görmek ister"?!... Allah Allah! ben burada bir yanlışlık var zannediyorum, ya siz? Yani yıllardır duyduğum bir cümlenin başka bir şekilde yorumlandığını duyunca eşekten düşmüş karpuza döndüm, doğrusu hiç düşünmemiştim.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış. Ben bu cümleyi yıllardır aynen okunduğu gibi anlardım, meğer biraz at gözlüğünden kurtulmak gerekiyormuş. Bir yorumda bu cümle için şöyle diyordu. Yani hiç ölmeyecekmişsin gibi dünya işlerini uzatabilir önemsemeyebilirsin ama ahiret işlerini yarın ölecek gibi aksatmadan yapacaksın. Oysa bize öğretilen dünya için hayvan gibi çalışacaksın dı. Şimdi düşünüyorumda birileri hep yönlendiriyor birileride hiç sorgulamadan uymaya uyumaya devam ediyor peki ya neden? Demek Allah cc verdiği rızkı üzerimizde görmek ister... Acaba Peygamberimin yada ebubekirin rızkımı yoktu!?...İşte tamda bu konu üzerinde yoğunlaşmaktayım inşallah gerçeği anlayabilirim. Sevgi muhabbetle.
YAKUT

5 Nisan 2012 Perşembe

Sizinkinde ne var?

Hayırlı sabahlar efenim. İşte lezzetli bir sucuk ama onun lezzeti aslında içindeki kimbilir nelerden geliyor kiminin kulağı, kiminin toynağı, kiminin kıkırdağı, kimininkileri uzatmak okadar kolay ki...! Ya bu teknoloji ne ballı bişey atıyosun makineye kemikleri sana un oluyor atıyorsun heyevanatı sana taptaze sicuk oluyo Allah Allah şaşılacak şey? Eeee burda yanlış olan ne...???!
Eskiden halktan duyduğum kadar bir sucuğun canlı cinsinden içindekiler DANA eti biraz işkembe, biraz akciğer başka uçan kaçan yok. Cansız kısmıda belli baharatlar sonrasında temiz yıkanmış bağırsak, dikkatinizi çektimi bilmem" E" bilmem kaçlardan hiç yok, dışında vakumlu naylonuda yok, üzerinde yüzde yüz dana etidir diye de yazmıyor...
Özlemini duyduğumuz temiz hayatı tekrar yaşayabilmek ümidiyle.
YAKUT

2 Nisan 2012 Pazartesi

Hastalık mı? Şifa mı? 2


İşte ilaçların ikinci yüzü.
Doğadan elde edilen (ama öyle kapsüldü şişeydi ilaç görünümündeki saçmalıklardan bahsetmiyorum) ilaçların tekrar doğaya dönüşmesi okadar kolay ki hayvanlar yer, rüzgar savurur çerçöp olur, toprağa karışır humus olur, sonuç olarak ne yer rahatsız ne gök, bir de kimyevi ilaçlara bakalım. Zaten kendisi zehir, kullanma vakti geçenlerin imhası büyük bir kirlilik, üretim aşaması büyük bir kirlilik, kutusuyudu şusuydu busuydu toprakta yıllarca kaybolmayacak türden ve en acısı, okadar ilaç üretince vakti geçmeden bitirmek lazım... Artık birde insan ruhu açısından kirlenen insanlar yani toptan rezalet, ne yere ne göğe faydası yok...
Ama dedik ya insanlardaki toplum olma çılgınlığı okadar üst seviyede ki biri ossurursa diğeri geri kalmıyo sen ossurursunda ben geri kalırmıyım ve ardından zincirleme gaz faciası...
Allah için ne olur biraz düşünelim ve birbirimizi iyi işlerde örnek alalım.
YAKUT

1 Nisan 2012 Pazar

Hastalık mı? Şifa mı?

Uzun bir aradan sonra tekrar buradayım. Yıllardır düşündüğüm, ve yaşadığım hayatla da ne kadar gerçek olduğunu anladığım bir konu.
İlaçlar...!!!???
Yıllardır üretilen renk renk çeşit çeşit ilaç adı altında safi zehirler... Peki ama insanlar neden bunca zahmete rağmen bir türlü iyleşemiyor? Doğrusu düşünmek lazım! Dünyadaki haksız kazançlara bakılacak olursa, bunun da arkasında mutlak yahudi toplumu vardır...
Önce hastalık üretilir, sonra ilaç, sonrada devletler buna yönlendirilir, gâh zorla, gâh mecburiyetle! Ve sonuçta kazanılan dağlar kadar, dünyalar kadar para...! Bizler neden kafirleri alt edemiyoruz sizce? Hııı nedersiniz onlar bizden çokmu çalışıyorlar? Yoksa bizler uyuyan aptallarmıyız???
Birimiz hastalanınca ilk yaptığı şey doktora koşmak ve nekadar ilaç verilirse sanki okadar durumumuz önemliymiş gibi kendimize acıyıp, ilaçları Kur'an sünnet gibi uygulamak... Oysaki durum hiçte böyle değil birçok şirketle gizliden gizliye yapılan anlaşmalarla hayatlarımız kaydırılıyor...! Yaradan Rabbimiz bir insanın ihtiyacı olan herşeyi yerden bitirmişken, neden biraz düşünmüyoruz ...??? Geçmişten gelen tıp bilgileri halen uygulanıyor ve halen çok güzel sonuçlar elde ediliyor . Yani düşünün insanlar için yerden misvak yani diş fırçası çıkarıyor Mevla, et mi istedin? Manatar yetişiyor, yatakmı istedin al sana pamuk, ilaçmı istedin al sana sarımsak,yani kıllarınızı dökecek otu bile yaratmış, daha ne istersin be insan yani buradan saymaya kalksan kesinlikle bitmez ama doğruya şimdi kim uğraşacak sarımsağı soymaya kokusuyla birkaç gün yaşamaya yada kim uğraşır misvakla keseceksin ellerin incinir, suya koyacaksın bekleyeceksin ıyyy birde kokusu hemde dişleri beyazlatmıyor bile oysa ki kimyasalların kolay ve kokusuz olduğu düşünülürse... Sadece parayı verip yutacaksın gerisi? Onu düşünme canııım. Dişlerinizdeki ışıltı ta uzaydan bile görünecek zaten herkez sizin dişlerinizin derdine düştü ya... Hey haaat cahil insanlar, olan size oluyorda farkında değilsiniz...
Ne diyim bilmem ki. Ben bu konular hakkında çok doluyum konuşmaya kalksam on saat bitmez ne çareki anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.
Tefekkür etmemiz umuduyla
YAKUT