15 Eylül 2017 Cuma

Bez...

Dünyayı altüst edercesine ilerliyordu teknoloji; ilim çağıydı, herkes eşek arılarının kana, çiğ ete üşüştüğü gibi nasibine düşen bilgi kırıntıları için can hıraç mücadele ediyordu, engel tanımadan... Çünkü ilim her şeydi onlar için yani öl dese ödleri bokuna karışırdı ama öl diyen yoktu sadece yaşa yaşa yaşaaaa,
        neydi insanlardaki ölümlü dünyanın ölmeyen hevesi? Oysa ki onlar müslümandı. Neydi müslümanlık? Sadece bir kelime mi yoksa o kelimenin  devamından gelen sorumluluk zorluk meşakkat ve ennihayetinde dünyada değil dünya sonrasında gelen huzur dinlenme mükafat?...
       Bilmiyordular bilemiyordular bilmemeliydiler eğer bilirseler kalacakları ikilem onların ruhunu yakıp kavuracaktı ... Bir yol buldular ve şimdi çok mutlular artık, onlar da var her yerde boy gösterebiliyorlar, hocaları sağ olsun o hoca kimliğine bürünmüş o kadar çok şeytan var ki... Şeytan onca ilmine rağmen cennetten kovulan, kim bilir bu son zamanın bitmek bilmeyen bu ilimleri, sahiplerine neler edecek acep oturup da düşünen var mı?...
              Düşünme, düşünürsen sorgularsın sorgularsan cevaplar nefsine ağır gelir. O zaman haydi millet sürü olmaya devam, etrafta onca neyi neden yaptığını bilmeyen cennet adayları var ki... Pervasız, sorumsuz, bir o kadar mutlu ve güvenli, kendine güvenen, öz güvenli ama ruhu bir yerlerine kaçmış, maneviyatı dört köşeden ibaret bir karışlık bez parçasında kaybolmuş bir yığın bilge... Oysa ki bilmiyorlar onların cenneti bu dünyadan ibaret...                           YAKUT