31 Mayıs 2011 Salı

Nasıl olsa gerisi gelir...

Yine yaz geldi kimilerimizin inşallah kuraklık olmasın dediği, kimilerimizin bu sene çok yağmur yağdı bişey olmaz dediğini duyar gibi oluyorum. Doğru belki bu sene yeter, belki bir kaç sene de yeter ama ya sonra onu kimse bilmez. Su Rabbimizin insanlara verdiği en değerli üç şeyden biri bana göre. Yaşam kaynağımız ve yazların vaz geçilmezi ne dondurma, ne soğuk içicekler, sadece bir bardak buz gibi su... Günümüzde suyu bol olan şehirlerin har vurup harman savurduğu, suyu az olanların ise bitmesin diye gözüne baktığı o mübarek şey... Bir şehir düşünün parklar gece sulansın, yağmur sonrası sulansın!... ama otomatik ama kendi kendine... Dün gece olan bir olay benim canımı baya sıktı ama bir şey yapamadım. Gece 11 de başlayan ve sistemi bozulduğu için fışkırarak çok kuvvetli akan bir su gözümün önünde tam 3 buçuk saat, ufacık bir yeri sözde sulamak için aktı aktı... Öyle bir düzen ki geçen sefer aktığında kapatmaya gittim ama kapatacak bir yer bulamadım, çünkü teknoloji harikası otamatik sistem!!! Be mübarekler bu iş size kolaylık sağlıyabilir ama ya bozuk olan yerler neden ilgilenilmiyor ve neden başı boş? Parklar her zaman bakımlı ve yemyeşil!!... Vallahi hiç ilgi çekici değil onca çimen ekene kadar sadece ağaç ve benzeri az suyla çok daha uzun yaşayabilen ve havayı daha uzun süre temizleyen bitkiler suyun bu kadar önemli olduğu bir dönemde daha mantıklı olmazmıydı. En azından ağaçlar yılda bir budanır ve onlarca işçi iki haftada uzayan çimleri biçmek zorunda kalmaz yani ne kadar bol çimen bence okadar su ve milli servet kaybı. Sadece bu da değil dünya su harcamasında büyük bölümü herhalde denize girdikten sonra duş alanlar gurubu oluşturuyordur, ne eğlence ne eğlence... Beş dakikada bir denize gir sonra duş ve keyif için bitsin tatlı sular. Dünyada ince hesap düşünecek olursak Rabbimiz her türlü rızkı bolca veriyor çünkü O çok cömert ve Onun Mülkü tükenmez ama insanlar ve insancıklar veriler nimetlerin hor kullanılmasında sanki yarış yapıyor, adeta bitirebilirmiyiz çabasında ve sonuç olarak yine bir yaz ve düşündürdükleri.
YAKUT

22 Mayıs 2011 Pazar

Gelinliğin Beyaz, ya SEN?!...


Bugün sizlerle gelinlik hakında biraz konuşalım istedim. Sizce gelinliğin rengi neden beyazdır? Neyi ifade eder? ve Kimler bu uygulamanın sahibi? İnternetten bakarsanız herkezin yazdığı yazı aynı ingiliz ve fransızların ürünü bir iş... Zaten bu mahluklar yüzyıllardır, dünyayı sömürge altına almaya çalışıyorlar neyse şimdi gelelim gelinliğin beyaz olma mantığına. İnsanlar evlenmeden önce, hayatlarında gizli veya açık olabildiğince çok şey yaşıyor, bir çoğu evlendikten sonra olmaz diyor ama çoğu yalan, "alışmış gudurmuştan beterdir" evleniyor ama bir kaç sene sonra evlendiği onun kardeşi gibi oluyor, alıştığı için başka heycanlara başka maceralara yelken açıyor, ama ne yelken... Neyse canım milletin yelkeninden bize ne, konuyu fazla dağıtmayalım, evlenmeden önce her haltı yiyen bu insanlar bir de utanmadan masumiyetin alâsına bürünerek, beyaz, hem de kar beyaz gelinlikler içinde yeni bir hayata adım atmaya çalışıyorlar.İçindekinin rengini ise hiç sormayın Allah bilir... Yani sadece "gelinlik" damada birinci el olarak geliyor tabi ki damadın kaçıncı el olduğunu sormaya bile gerek yok...???!!! Siz siz olun bu saçmalıklara uymadan dininizin emrettiğini yapın, namusunuzla ister pembe, ister beyaz, ister yeşil gönlünüze kalmış, güzel temiz ve size yakışan bir elbiseyle yeni hayatınıza başlayın hiç bir şeyi gizlemeden saklamadan ama temiz pak, ama namuslu ak ve renklerin arkasına saklanmadan... Gelinlik ve damatlık saçmalığına dur demek isteyen bir vatandaş. (...Ya durun unutmadan, bi de duvak vardı, damat gelinin duvağını düğünde kaldırır... Damat gelini hiç görmedi ya, zaten gelini kimse görmedi! Sadece flört ettiği bir kaç erkek ve oturduğu semtteki bir kaç yüz kişi... Siz siz olun birinci el gelin ve damat bulmaya çalışın tabi bu zamanda bulabiliyorsanız.
YAKUT

17 Mayıs 2011 Salı

yine yaz



Artık bahar bitti yaz geldi. Baharlar ne kadar güzel ve ne de çabuk geçen günler, gerçi bir çoğunuz daha havalar ısınmadı deseniz de, bana göre bahar bitti çünkü yollardan geçerken etrafta gördüğüm pisihisiler sararmaya, papatyalar solmaya, bitkilerin bir çoğu tohum tutmaya başlamış, eee bu da ne demek oluyor? Yaz geldi!... Zaten baharın en neşeli günleri etrafın cam gibi parladığı, tabir doğruysa 14 deki kız gibi olduğu günler mayısın başıydı. Bahcesi olanlar bunu çok iyi bilir. Hayatın bütün güzelliklerini an ve an yaşar onlar, bizim gibi apartman kedileri sadece yollardan gördüğümüz ve bize eski anıları hatırlatan görüntülerle yazı baharı anlayabiliriz .Siz siz olun apartmandaki rahata lükse vurulup evlerinizi dairelerele değiştirmeyin. Yoksa siz de bizler gibi birer mahkum olarak hayatlarınızı sürdürürsünüz. Oysa ki özgür olup sabahın ilk ışıklarıyla kalkmak, ocağınızı bahçeden topladığınız dal parçalarıyla tutuşturup, bir güzel yufkanızı açmak, toprak bir damın altında, çocuklarınızla birlikte bir sofrada buluşup, ağaçların çiçeklerin altında güzel bir kahvaltı... Sonrası evinizin işlerini bitirip bahce de bir ağacın altına serilmek inanı ki bir çok şeye bedeldir. Yada aldığınız küçük civcileri bahcenizde yaymanız ve onların sizi anneleri bilip etrafınızda koşuşması çömeldiğinizde üzerinize çıkması ve ilk defa gördükleri böcekleri sanki hazine bulmuş gibi birbirlerinden kaçırarak yemeğe çalışmaları, inanı ki çok zevkli ve bir okadar da mutluluk vericidir. Apartmanda etrafı sadece görebilirken müstakilde doğal ortamı havasıyla kokusuyla otuyla böcüğüyle yaşarsınız, bilmiyorum bu güzellikleri sevmeyen varmıdır ama bence bunlar yaşanası güzelliklerdir...
YAKUT

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Kimliğin aslı


Kafirler ve hayatları: Dış görünüşleri bir çoğumuzun ilgisini çekse de aslında gerçek yüzleri hiçte okadar ilgi çekici değildir. Bir çok savaş sonrası yapılan işkencelerden anladığım kadarıyla gavur milleti aşşağılıktanda aşşağılık ve kendi yaptıklarını meşrulaştırmak için her bahanenin arkasına kolayca sığınabiliyor. Günlerdir yaptığım araştırmalardan elde ettiklerimi yüreği çok sağlam insanların duymasını isterdim ama onlar bile, bilmiyorum bu işkence çeşitleri karşısında nasıl sarsılırdı. İnsana değer vermeyen onu en aşşağılık biçimde en aşşağılık hallere sokmaktan hiç çekinmeyen çağdaş dünyanın çağdışı maymunları... Evet Rabbimiz onlara aşağılık maymunlar olun dedi, onlarda oldu. Ve halen o süslü kimlikleri altında o aşşağılık maymunlar yaşamlarını sürdürüyor, gerek bir çatı altında gizli fikirlerini gurupları arasında paylaşarak, gerek yaptıkları zulümlerin kılıflarını uydurarak ama halen kör, sağır ve aşşağılık birer maymun...!!! Allah savaşlardan bütün dünya müslümanlarını ve bütün insanlığı korusun. Rabbimiz bizi zalimlerle sınamasın, ve kafir toplumlarının süslü kıyafetleri bizi kendilerine özendirip kendi kimliğimizden uzaklaştırmasın, amin.
YAKUT

10 Mayıs 2011 Salı

Zaman

İyi bir son için şanslı olmaya gerek yok. Çok çalışıp azmetmek yeter. Eğer nefsini bastıra biliyorsan en büyük adımı attın demektir. Bu da okadar zor değil, yeter ki nefsinin büyüyüp bir dağ olmasına izin verme.! Yoksa o dağı aşman çok zor olabilir. Unutma ki yüksek dağların zirvesine ulaşanlar çok azdır...
YAKUT

8 Mayıs 2011 Pazar

Ekmeğimm...

İşte bir rekor daha. En büyük ekmeği bi oturuşta kim yiyecek! Bana hiç bakmayın bizim yediğimiz ekmekler bunun yanında devede kulaktır. Hoş Türk toplumu ne yaparsa yapsın topraklarında tahıl yetişmesi sebebiyle, ekmeği çok sever hatta ve hatta yeminlerine bile girmiştir. Bu yüzden kimilerinizin şöyle dediğini duyar gibi oluyorum "Vallaha ben yapmadım ekmek Kur'an Kitap beni çarpsın" Kur'an'ı anladıkta ekmek insanı nasıl çarpar onu biraz düşünmek lazım, acaba burada bahsedilen ekmeğe basınca insana fakirlik gelmesi mi...?! Yine de insanların komikte olsa bazı şeyleri umursadıklarını görmek güzel, diyebilirim ki ekmekte bir nimet olup diğer temiz nimetler gibi saygıyı hakeder. Aynı zamanda yemin de Allah için yapılan bir yemin olup, her zaman dil alışkanlığı edinilmemelidir. Sevgiyle kalın ekmeksiz kalmayın.
YAKUT

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Manasız çılgınlıklar 2

Bir başka bakış açısı:
Amaaan kardeşim, sabahtan akşama çalışıyorum , erkeklerin hafta sonuydu bayramıydı bissürü tatili var, ya bizim? yaz da olsa kış da olsa hafta sonuda olsa yemek yap, evle ilgilen daraldım vallahi, hele şu çamaşır makinesini beklemekte ölüm sanki, bulaşıkları makineden çıkarıp kim dizecek...!!?? Biraz da nefes almak istiyorum... Hadi Ayşe, Emine, Vildan, Mahmure bize gelin de kurtlarımızı bi dökelim... Adamları biraz çekiştirsek ne olur?... Biraz boyları uzar... Hahaha hahaha... Doğru dedin kız Emine, seninkinin boyu biraz kısaydı... Haha hahahaa... İşte bir çay saatinin, yada kadınlar gününün bana göre iki yüzü, varın siz kendinize uygun olanı yaşayın eee nede olsa insan inandığını yaşar...
YAKUT

Manasız çılgınlıklar.

İşte yine bir sofra, eksiksiz ve çıldırtıcı bir cazibesiyle.! Hanımlar, hanımlar, hanımlar... Acaba neden...??? Yıllardır bunu düşünür dururum, hanımlar neden 5 çayı, altın günü veya matine düzenler... Vallahi halen mantık çerçevesinde bir mana bulamadım bu işe. Düşünüyorum da herhalde, hanımların bir kısmının uğraşacak işleri kalmayınca, kalkıp bu tür işlere girişiyorlar, düşünsenize çamaşırı makine yıkıyor bulaşığıda, doğal gaz zaten en büyük nimet,tarla bahce yok, zaten çocuk doğurmak desen, zorla anca bir tane bilemedin iki tane onlarda okulda, taaa beş yaşından, belkide daha erken kreş yollarında, evi temizlemeye veya düzeltmeye bile parayla işçi tutuluyor yemekler bile çoğu kez spariş usulü getirtiliyor eee... geriye ne kaldı gün yapıp vurpatlasın çal oynasın ömrü yemek...! Vallahi şu zamanda erkeklere acıyorum çalış ha çalış... işte bir gün daha sona erdi ve geride bulaşıklardan bir dağ, onca yemeği eritecek düşünceli bir kadın ve yapılan dedikoduların hesabını verecek bir nefis... Yapanlara kolay gelsin.
YAKUT

10 Nisan 2011 Pazar

Rabbim tealâ hazretlerine sevgiyle


3 Nisan 2011 Pazar

Özgürlüüük...

"Devletimiz milletimiz sağ olsun", " Ya Rabbi şükür"...!!! Kaç dönemdir baştaydın ama ne yaptın, sorunların sadece sana izin verilen kısmına çözüm üretebildin, onlar seni kullandı, sen ise hiç yoktan bir şeyler yapıyorum sanarak buna izin verdin, ya şimdi... Belki yine sen başa geçeceksin ama yine onların izinleri doğrultusunda çalışacaksın... Artık zulüm istemiyoruz!!! Artık esarete dur de!!! Milletin, millet olmasını istiyorsan, önce millieğitim bakanlığını kurtar!... Zira bu gidişle Rabbin katında çok hesabın olacak...!!! Vatandaşın özgürlük haykırışı.
YAKUT

1 Nisan 2011 Cuma

İshal balları

Yaratılmış canlılar içinde, Rabbimizin en güzel Rahmet örneği bence arılardır. Hem durmadan dinlenmeden çalışıyor, hem şifa dağıtıyor ne mübarek hayvan. Kur'an'ı Kerim de ve bir çok hadisi şerifte zikredilen hayvanın, elbette büyük bir yeteneği ve faydası var ki bukadar çok bahsediliyor. Yaradan hastalığı yaratır da şifayı yaratmaz mı...? İşte bugüne kadar arıdan ve ballarından çok sözedildi, anzer balı, kara kovan balı, oğul balı, kestane balı felân filân, ya peki "ishal balı"nı duydunuz mu? Bence yeni duyuyorsunuzdur. İyi de ishal balı da neyin nesi? diyorsanız iyi dinleyin siz de hak vereceksiniz. Arılar Allah'ın izniyle, yaradılış harikası olarak sabah güneşin doğmasıyla, akşam güneşin batmasına kadar, çok uzun yollar kat ederek bir çok çiçeği dolanır ve bacaklarına sardığı polenleri yüklenerek yuvasına döner, bilmem ki kaç kez bu böyle sürüp gider ve Allah bilir ya akşamda bu polenleri işleyip bal yapar, ama eğer yorulduk deyip yatıyolarsa onu bilmiyorum! neyse bunca emeğin karşılığında insanlara şifa olan ballar meydana çıkar. Eğer hayvan insanlaradan bağımsız yaşıyorsa, kış için kendisine bir parça bal ayırıp diğerlerinde afiyetle yer. Ama eğer zavallı hayvana insan oğlu bakıyorsa iş kötü?!... Kimi satmak için bütün balları alır elinden, ölen ölsün kalan sağlar bizimdir der "nasıl olsa yaza yenilerini alırım "... Kimisi hayvan yorulmasın der ve önüne serer şekeri ve bu muamma sürüp giderken, hayvan yer şekeri yapar şekeri, hem alttan hem üstten iki buçuk atar ve gelsin ishal balları...! Sonrada gelsin paracıklar...?! Sağlık, insanlık, merhamet ise dış kapının oğlu... İnsanlar hep çok kazanmak ve çabuk kazanmak için çabalara girer ve sonuçta insanlık harikası yeni ürünler türer."ishal balları" bakkallarda, marketlerde tüm reyonlar da yok fiyatına sadece 10 lira, alan kurtarıyor bitmeden sizde yetişin... Sevgi ve muhabbetle.
YAKUT

31 Mart 2011 Perşembe

Güller ve Dikenler!

Gül koklamak isteyen dikenine katlanır...! Ya da gül yerine papatya, hanımeli, leylak, nane veya tere koklar... Peki ama hiç düşündük mü neden güller bukadar dikenlidir? Belki de Yaradanın bize bir mesajı vardır. Yani en iyiye ulaşmak zordur diye... Düşünsenize Cennetin etrafı dikenlerle zorluklarla çevrili, Cehennemin ise güzellik rahatlık ve kolaylıklarla... Acaba neden şehitler kul hakkı hariç sorgusuz Cennete girer yada ölümün acısı onlara yok denecek kadar azdır... Veya "Kıyamette herkese yaptığının karşılığı var" denirken hiç düşündük mü o ibadetleri yapan kişiler, ac olup enfes bir sofra başına geçip karnını tıkabasa doyurmuş mu? Yada yorganı çekip, banane deyip bir güzel zıbarmış mı? Geniş manada düşünecek olursak gül ve diken aslında birbirinden ayrılmayan ve çok manalı bir ikilidir, gül varsa diken vardır, diken varsa acı vardır, acı çekmeyene ise, ne gül, ne de gülistan vardır... Uzun bir yola çıktığımızda ayağımıza batan taşlardan yakınacağımıza katettiğimiz yola baksak çok daha doğru olmaz mı...? Sevgi ve muhabbetle.
YAKUT

28 Mart 2011 Pazartesi

Hadi Cennete.


Ebedi hayatlarında artık hiç üzülmeyecekler... Hz. Allah (cc) okadar merhametli ki, onlara kimbilir neler neler hazırladı bitmek bilmeyen o ebedi hayatta... Ya dünyasını mahveden ve belkide tevbe etmeden bu dünyadan yıkılıp gidecek ve iki dünyasını da yok edecek o kişi...! Ne diyelim Allah'ın kanunları her zaman insanların yararına ve onları koruyup gözetmek içindir, O adaletlidir... "ŞERİAT'ı" beğenmeyenlere davulla duyrulur.
YAKUT

26 Mart 2011 Cumartesi

Yaşlı Ağaç 2.bölüm


Ve işte hikayemizin diğer yarısı.
Yaşlı ağaç kamyonla uzun bir yolculuğa çıkmış, yolda giderken de hep sonunun ne olacağını düşünüp içten içe üzülüyormuş. Ah! demiş benim de sonum bir soba içinde, yada bir şömine de yanmak mı!?... Bizim yaşlı ağaç bunları düşünürken adamlar gelecekleri yere varmışlar. Saat sabahın dördüymüş, ortalık halen sessiz ve soğukmuş, adamlar el birliğiyle ağacı yere indirmişler ve arabalarının kapılarını örtüp gitmişler. Yaşlı ağaç üzgün bir kalple sabahın ışıklarını beklemeye başlamış ilk ışıklarla ortalık aydınlanmaya başlamış, yaşlı ağaç etrafını süzmüş kimsecikler yokmuş, ama bulunduğu yer çok güzel sakin ve huzurlu bir yermiş. Hava ısınmaya başladıkca ortalık kalabalıklaşmaya başlamış. Birçok işci etrafında devamlı bir şeyler yapıyorlarmış kimisi yontuyor, kimisi kesiyor, kimisi çivileri çakıyor... Neler olduğuna bir anlam veremeyen yaşlı ağaç olacakları beklemeye başlamış aradan bir kaç gün geçmiş adamlar yaşlı ağacı yüklenip bir binaya monte etmişler yaşlı ağaç şaşkın gözlerle etrafına bakınmış bir sürü insan onun güzelliğini seyrediyor ve etrafından hiç ayrılmıyormuş. Sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı," evet bildiniz burası bir cami." Yaşlı ağaç ömrünün kalan kısmını bir caminin mihrabı olarak geçirmiş, mutlu huzurlu ve ümit dolu... Yaşlı ağacın köklerinden ise yeni fidanlar büyümüş, onun eski güzelliğini aratmayacak şekilde güzel ve görkemli... Hikayemizde burada bitmiş, ama gökten ne elma düşmüş ne de armut... Sadece yükseklerden bir ses duyulmuş: Hayalesselâh...!
YAKUT

21 Mart 2011 Pazartesi

Yaşlı Ağaç

Çok da eski değil, yıllar öncesinde, kimselerin uğramadığı ücra bir köşede ölümü bekleyen bir ağaç varmış, kökleri sağlam, ama dalları yıpranmış, yaprakları dökülmüş, kuşların yuva yapmak için seçmedikleri, görenleri pekte mutlu etmeyen bir ağaç yaşarmış, uçsuz bucaksız dünyada, bir onu kimse görmez, bir ona kimse bakmazmış sanki... Oysa ki yıllar önce ne de güzel dalları, yaprakları vardı. Herkesin dibinde oturmaya can attığı, kuşların yer kapabilmek için kavga ettiği, her göreni hayranlıkla baktıran bir ağaçtı o, ama yıllar herkesden bir şeyler alıp götürmüştü, ondan neden almasın ki... Yaşlı ağaç bir yandan geçmişi düşünür, bir yandan da kuruyan dallarına bakar ve artık sona geldik dermiş, ama onca yaşlılığına ve yorgunluğuna rağmen, kökleri sapasağlammış, ne esen rüzgarlar ne yağan yağmurlar, ona vız gelir tırıs gidermiş. Eee nediyelim bu da onun için bir teselliymiş, yine de şükretmesini bilir ve yeryüzünün güzellikleri onu mutlu etmeye yetermiş. Günlerden bir gün bir sabah büyük bir sarsıntı ve gürültüyle gözlerini açmış, ilk defa kendisini bu kadar korkmuş ve acı çekerken hissetmiş, etrafında dolanan insanların onu kesmeye başladıklarını görünce, işte demiş hayatımın sonu bu olsa gerek, artık dünyaya elveda diyeceğim, kimbilir bir daha uçan kuşları, dolanan insanları görebilecek miyim, ya gökyüzü... Büyük bir hışırtıyla sallanmış dalları, sanki ağlıyor ama ağladığını kimsenin görmesini istemiyormuş... İnsanlar akşam olmadan yaşlı ağacı kesip araçlara yüklemişler, yaşlı ağaç biraz canı yanmış biraz ürkek neler olacağını beklemeye başlamış...
DEVAMI SONRA
YAKUT

10 Mart 2011 Perşembe

Bir hayır dua da sen al


Bugün düşünürken yıllardır benimde eksikliğini çektiğim bir konu hakkında, kafamda bir fikir belirdi ve neden olmasın ki diye düşündüm. İnsanlar hep güzel elbiseler güzel, ayakkabılar giyiniyor, ama sadece standartlara uyuyorsa! Ya peki diğerleri...??? Diğerlerinden kastettiğim, vücudun da bozukluk bulunan, aşırı şişman, aşırı zayıf ve benzeri insanlar. Ne yapıyor? Hiç düşündünüzmü? Siz zahmet etmeyin ben düşündüm. Parası varsa alâ ama yoksa kaldı dımdızlak... İşte dışarıdan bakılınca, sıtandartlara uymayanların çirkin görünmesinin sebebi. Zaten adamın vücudunda kusurlar var, üstüne uygun bir kıyafeti de yok adam ne yapsın? Hem bunalıma giriyor, hem de dışarıdaki onca süslü insanın yanında kendini iyice küçülmüş hissediyor. Bilmiyorum yabancı ülkelerde nasıldır ama Türkiye de bu eksikliği çoğu zaman bende yaşıyorum ve çoğu zaman terzilikte kar etmiyor istiyorsun ki seninde cicilerin olsun, hadi elbiseyi idare ettin ya ayakkabı... Yakinen tanıdığım özürlü kızların, ayaklarına uygun ayakkabı bulamadıkları için, devamlı erkek ayakkabısı veya, lâhmiye dönmüş terliklerle dolanması beni çok üzmüştü ama elden ne gelir. Bu yüzden isterdim ki devlet büyükleri, bu tür farklı insanlar için, bir sektör oluştursun ve kişiye özel kıyafetleri uygun fiyata versin, kimbilir belki de bu tür ihtiyaçlı insanların duasıyla devletimiz bir adım daha ilerlerdi... Bize uzak görünen şeyler aslında pekte uzak değil, sadece biraz ilgi, biraz gayret. Devlet büyüklerine duyrulur.
YAKUT

9 Mart 2011 Çarşamba

Eksiğimiz Çiçek olsun...!


Demek kadınlara karanfil dağıttılar...! Allah Allah, iyi de yarın yine normal bir gün. Yani kadınlar dayak yememek ve karanfil almak için bir sene boyunca mart ayının, bir gününü mü bekleyecek, komik doğrusu... İnsanlar kolay olanı yapmakta ne kadar da hünerli, hevesli ve eli çabuk, değilmi? Düşünüyorum da müslümanım diyen birçok erkek bile kadınına ne derece önem veriyor...???!!! Kadınsın evle uğraş, adamını hoş et, bebelerine bak, onları yetiştir, kendine bak, yoksa adamın gözü başkalarına kayar. Sabret, sabret, sabret. Eee sonra: Biraz hastalansan, " zaten sen hep hastasın", biraz değişiklik istesen "vallaha beğenirsen benim vereceğim hayat bu"... Bende bi dinleneyim desen "istersen sana bir yardımcı alayım, beraber işleri yaparsınız( kuma) "...!!! İşte kadınlar! Hayat, açık olana da, kapalı olana da aynı, bazı müstesna ve şerefli İNSANlar hariç, yaşanan tiyatrolarda pek de farklılık yok...Ne de olsa Adem (as) i Cennetten çıkaran, Havva(as), o zaman vurun Havva'lara...Eeee bu cihetle varsa bir kadınlar gününüz, ne diyelim o zaman, kutlu olsun.
YAKUT

3 Mart 2011 Perşembe

dümen var!


Allah aşkına uyumayın ey müslümanlar. kafirden dost ayıdan post olmaz... ! Başladığından beri beni düşündüren arap ülkelerindeki sallantılar sanırım yavaş yavaş neyin başlangıcı olduğunu belli etmeğe başladı. Başta amerika ve diğer yahudi kökenlilerin dünya çapındaki dokunamadığı tek, "islamla yönetilen ve gücü artan ülke İran dı. Cesaret edemediklerini her zaman olduğu gibi hileyle ele geçirmeye çalışıyorlar. Ah keşke herkes anlasa... benim kanaatimce amerika ingiltere ve diğer sömürgeci devletlerin halkı kışkırtarak belkide bazı kesimlere vaadlerde bulunarak elde ettikleri bir görüntü bu. zira neden ingiliz gavuru halkın güvenliğini düşünür oldu, amerika neden gemilerini hemen getirdi, çok mu seviyorlar arapları yada bedevileri... bunlar ırak meselesindeki gibi sözde iyilikle girip sonrada bir zehirli sarmaşık gibi heryeri saracaklar çıkışları ise belki yıllarca belkide hiç olmayacak en kötüsü de girdikleri arap ülkelerine ya kendi adamlarını yada kuklalarını oturtup ilerki zamanda İranı dünyadan silecekler yani İran yönetimini çünkü bunlar Şeriatın yok edilmesine yeminli namussuzlar... Allah aşkına tarladan kargaları koğsun diye domuzları salmayın. uyanın... uyanın... uyanın...
Rabbim den dileğim kaddafi yahudisini tez vakitte toz duman etmesi ve diğer azgın kafirleri arap ülkelerine ayak bastırmaması. Amin... Zülcelâlivelikram...

Yakut

26 Şubat 2011 Cumartesi

AMETİST 3

Eveett baya zaman geçti ve kendimde test ettiğim ametist taşını sizlerle paylaşmamın zamanı geldi.
Diyebilirim ki ametist taşı bana yapılan büyünün üzerinde, Allahın yardımıya çok etki gösterdi. Zaten ilk kulandığımda, önceden yazmış olduğum gibi, bir çok farklılıklar olmuştu. Sonrasında ise bu değişiklikler ara ara devam etti benim anladığım kadarıyla bu tür şifalı taş ve benzeri şeylere, size zarar vermediği sürece biraz sabırla devam etmek gerekiyor. Eee nede olsa gayret bizden bereket Allah'dan. Zaten sonrasında iyleşmeler görüldüğünde, taştan aldığınız ilk etkileri almıyorsunuz, hayatınıza baktığınızda da, zaten büyünün zayıflamış olduğunu anlıyorsunuz. Bundan sonrası sadece biraz daha sabır...
YAKUT

Oku... Anla... Yaşa...


Bismillâhirrahmanirrahim. "Biz Kur'an'ı insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık" (DUHAN/ 58)
Muhakkak Zülcelâl olan Rabbimiz doğru söyler.
Demek ki neymiş. Kuranı Kerim de şifre mifre yokmuş. İşte Kuran okununca, kiminin imanı nurlanırken, kimininde biti ganlanıyo ve arıyo şifre, arıyo bahane, arıyo macera, peki ama ne için? Durun ben söyleyim iman etmemek için, şöhret için, kendisi gibi sapıkcıkların artması bu sayede güç elde edebilmek için ve daha nice saçma sapan şeyler için. Siz siz olun sadece ama sadece Rabbinize kulak verin yarım akıllı hatta akılsızlara dininizi oyuncak ettirmeyin.(İmansız kanallardan imanlı yayınlar beklemeyin)
İmanın nuruyla nurlanmamız dileğiyle.
YAKUT

25 Şubat 2011 Cuma

İnşirah

"Elbet güçlükle beraber bir kolaylık vardır, mutlaka güçlükle beraber bir kolaylık vardır."

24 Şubat 2011 Perşembe

Biraz gülümse


Herşeye rağmen gülümseyebiliyor musunuz? Vallahi bir çok sıkıntıya rağmen gülümseyenlere hayranım işte onlar asıl sabır ve şükür sahipleri ama bunu nasıl yapıyorlar halen çözemedim... Tabiki sadece yüzlerin gülmesinden bahsetmiyorum asıl olan kalplerin gülümsemesi. İçimizin dışımıza aksetmesi dileğiyle.
YAKUT

22 Şubat 2011 Salı

Bu gidişle bez yetmeyecek!!!...

Maaşallah... Maaşallah... Maaşallah... Yahu ben bu datlu kuzuyu bulsam yerüm ... Ellere ellere yaaa. İşte insan oğlu, neyi seviyorsa onu öğretir, neyi öğretirse çocuk yapınca da, yere göğe sığdıramaz. Geçmiş zamanda birisini tanıyordum, evladına daha ilk okul çağlarında ama gerçekten ilk okul çağlarında yani 1. veya 2. sınıf seviyesindeyken sigara içmeyi öğretmişti, evladından bahsederken de bi görseniz, yaşlı adam gibi kültablayı bi önüne çekiyor........ ardından da şımartılarak atılan bir küfür. Bir başkası yiğenine telefonda kendisine küfretmesini söylüyordu. Yiğeni küçük bir kızdı, onun küfürlü konuşması adamı mest ediyormuş. Böyle iğrençlikleri düşünürsek ve bunların cumadan cumaya camilere gittiklerini de düşünürsek, ....... tı Kâmil bez getirin demekten kendimi alamıyorum.
Sevgi ve muhabbetle kalın.
YAKUT

17 Şubat 2011 Perşembe

Doğrulara Destek


Prof.Dr.Orhan Çeker: Evlatlarım ellerinden öpsün mekanın Cennet olsun söylediğin sözler tam da Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu ama görmezden gelmeye çalıştıkları, asıl sorunların baş kaynağı yani kadının örtünmesi ve yerini bilmesiyle gelen, toplumun düzene girmesi ve kurtuluşu... Allah razı olsun Rabbimden niyazım bu kardeşimizi diğer müslümanım deyip te halka İslâmi terbiye vermeye çalışan diğer bütün hocaların, imamların, vaizlerin, müftülerin hatta halkımızın desteklemesidir. Eğer bir boy gösterisi olacak olsa ilk saflarda yer almak isterim... Düşünüyorum da bu insan Prof ünvanını aldıysa, "tandır başında" almadı. Okudu layık bulundu da aldı, o zaman dediklerinin de doğru olması gerekmez mi? Ah keşke bir düşünseler. Ama dünyada o kadar yanarlı, dönerli insancık var ki hemen sırtlarını dönüp, bide utanmadan çıplaklığı yaygınlaştıran zinacı onca ahlaksız kadından özür diliyorlar, yazık birinizde erkek, adam olun beeee....Peygamber efendimizi herkes emin olarak bilir ve dediklerini dinlerlerdi (yani kureyş), ne zaman ki Efendimize Peygamberlik geldi ve onların hoşlanmayacağı şeyler söylemeye başladı adı birden büyücü, deli , kahin olmaya başladı (haşâ) işte tarih hep tekerürden ibarettir. İslâm dini garip geldi garip gidecektir, ne mutlu o gariplere ki Allah yolunda garip olmayı seçmişlerdir...
YAKUT

Mütekebbir! Yalnız ALLAH'tır


Ve işte o anlar!!! Çaresiz tabuta giren ilahlar, ilahcıklar... Niceleri geldi ve geçti. Yaşarken her hükmü koyup boyun eğdiren nice firavunlar, nemrutlar, hamanlar, geldi ve geçti, geride kalan bir avuç toprak. Topraktan gelen toprağa döner, bu hayat hep bu dönüşümle devam eder. Tabutları nekadar süslü özenli olsa da toprağa giren her şey yok olmaya mahkumdur, toprağa girmemek ise ne mümkün... İşte kanunlarıyla, yasaklarıyla, gururlarıyla, zulümleriyle, yıllarca sürdükleri hükümleriyle, son bulan insancıklar, kendilerinden ölümü savamayıp, kadere boyun bükenler... İşte meydan! bizim Rabbimiz halen yaşıyor, diri asla yok olmadı ve yok olmayacak... Tabutlar da ise şenlik devam ediyor...(ama ne şenlik?!)
yakut'tan, YÜCE YARADAN'A saygıyla.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Keşke!


Elleri soğuktan üşümüş rüzgarın uğultusu kulaklarını tırmalıyordu, hava o kadar soğuktu ki , elleri cebindeyken bile donuyor, soğuğun şiddetinden gözlerinden damla damla yaşlar akıyordu. Etrafına bakındı acaba istediği gibi bir kuytu bulabilecek miydi? Gözleri aramaya devam etti, ama rüzgarın şiddeti ve savrulan karlar görmesini engelliyordu, soğukta donan ayaklarıyla yavaşça yürüdü, ilerden gelen ekmek kokusunu takip ederek bir fırının dibine kadar vardı, içeride sıcacık ekmekler!.. Fırının sıcaklığıyla buharlaşan camlardan mahzun bir şekilde içeriyi seyretmeye koyuldu. Ne güzeldi ekmek kokuları! Aynı yıllar önce anasının tandırada pişirdiği ve onun doya doya yediği ekmekler gibiydi, içinden bir ah çekti ve keşke dedi keşke yıllar önce arkadaşlara uyup köyümü,anamı, ocağımı terketmeseydim, belki yolları tezekli çamurlu ve yokuşluydu ama sıcacık bir yuvası ve onu seven bir anası vardı. Şimdi ise tertemiz buz gibi asfalt yollar ve ne ona uzanacak sıcak bir el, ne de bir parça ekmek... Gözlerinden süzülen yaşlar, ona bir daha doğruları söylüyordu keşke sabretseydim, keşke...
Ağır adımlarla ilerlemeye devam etti, çünkü cebinde hiç parası yoktu. Birden gözüne yerdeki, kuşlara atılan kırıntılar ilişti, yarısı karlara karışmış yarısı ise rüzgarla savrulumuş kırıntılar... çaktırmadan yavaşca yere eğildi ve sanki bir şeyini düşürmüş gibi yerden bir avuç yarısı kar yarısı kırıntı ama onu tatmin edecek bugünkü yiyeceğini avuçladı hiçbir şey olamamış gibi ilerlemeye devam etti, sonunda o geceyi geçirebileceği bir yer bulmuştu, biraz karanlık biraz dar ama onu soğuktan koruyabilecek bir kuytu... oturdu ve etrafına bakındı kimsecikler yoktu yavaşca soğuktan donmuş avuçlarını açtı ve içindeki kırıntıları yemeye koyuldu, tam o sırada donmak üzere olan bir kuş gözüne çarptı hemen doğruldu, yanına gidip onu avucuna aldı zavallı kuş o kadar üşümüştü ki çocuğun ellerinin sıcaklığı onu kendine getirmişti, korkarak bakan gözleriyle sanki beni koru bırakma diyordu. Çocuk önce biraz kırıntı verdi sonra da onu nefesiyle ısıtmaya çalıştı, kuş şimdi daha iyiydi zaten havada iyice kararmıştı çocuk kuşu üzerindeki giysinin içine koyarak bir köşeye kıvrıldı, bir yandan donmamak için dua ediyor bir yandan da sabahın olamısını dörtgözle bekliyordu...
Ve sabah oldu rüzgar dinmişti hava cam gibi parlaktı insanlar işlerine çıkmışlar herkes kendi dünyasında hayat devam ediyordu, kimse kimseye bakmıyor karıncalar gibi hızlı hareketlerle hep biryerlere koşuşturuyorlardı. Onu ise kimse farketmiyordu... bi an köyü gözlerinin önüne geldi orada olsaydı onu herkez farkederdi, elbisesinin yırtığını tamir eder ayaklarına sağlam bir ayakkabı verirlerdi, en güzeli de sıcak bir dürüm verip içini ısıtırlardı...
Derin bir ah çekti keşke dedi bir yol parası bulup köyüme anama geri dönseydim keşke... Yine istemiye istemiye o kalabalığa karışıp bir şeyler araklıyacaktı ama yaptıklarından utanıyordu, keşke birisi onu farketsede ona acıyıp bir kaç kuruş verse o da evine dönseydi bir daha asla kaçmazdı, bir daha asla televizyondaki insanların büyüsüne kapılıp anasını köyünü küçümsemez ve tezekli de olsa çamurlu da olsa köyünü yurdunu bırakmazdı, Çünkü şehirde etrafına bakmayan, onu ve onun gibileri görmeyen onca insan ve bir okadar da temiz ve soğuk asfalt yollar vardı...
Midyata pirince giderken sakın evdeki bulgurunuzdan olmayın... Sevgi ve muhabbetle kalın.
YAKUT

15 Şubat 2011 Salı

12 Şubat 2011 Cumartesi

O bize gönderildi.


Aslında İslam dini görünüşte çok kolay bir din. Sadece bir kitap ve ona uymak. Görünüşte sadece bir kitap olan Kur'an'ı kerimimiz aslında bütün dünyamızı kapsayacak kurallar ve hayatımızın rehberi, yani raf süsü değil, yada sadece sevap kazanma aracı olarak okunan arapca bir kitap değil. O bir eğitici , O bir rehber, O bir kanun kitabı. Böyle bakarsak, Kitabımızın sadece arapca okunması;" Bilmediğimiz bir ülkenin kitabını, anlamadığımız için sadece harflerini tanıyarak okumaya ve sonrasında kurallarını bilmediğimiz o ülkenin içinde, devamlı hata ederek yaşamaya ve mahkum olmaya benziyor". Oysa ki bizim bilmediğimiz arapca Kur'an'ımızı anlatan kendi dilimizde okadar çok eser var ki... Sadece biraz dikkat, biraz cesaret, biraz istek. Bunlara değmezmi... Sevgi ve muhabbetle.
YAKUT

11 Şubat 2011 Cuma

Gül dalında güzeldir.

Rahman olan Allah'ın yarattığı insanı neşelendiren ve onu başka bir aleme götüren güzelliklerden biride çiçeklerdir. Onların kokusu, narin görünüşleri ve masumiyetleri bir çok insanın yumuşamasına sebeptir, bunu bilen insanoğlu acımadan katleder, doğruya her şey insan içindir... Aslında genel anlamda bakacak olursak, kesilmiş çiçeklerin ihracı ithali hep gavuroğlugavurlardan çıkmıştır. Çünkü onlar için her şey "kullan ve at" tır, önemli olan ise onların ulaşmak istedikleridir. Düşünüyorumda sevgililer günü, anneler günü, babalar, bebeler, ebeler, dedeler günü derken nekadar çok cana kıyılıyor, onca çiçek birkaç günlük zevk için heba oluyor. Sevdiğiniz insanlara dalında çiçek vermek istemezmiydiniz? ama doğru ya ozaman o çiçeğe, çiçek ölene kadar bakmak zorundasın bakmadığın takdirde size çiçeği veren sizin ona değer vermediğinizi düşünüp üzülür eniyisimi işin kolayı, kopar çiçeği sonrada at çöpe, ne veren üzülsün nede alan yorulsun... İşte batı toplumunun yaşama kuralları ve çöpe dönen dünyada doymayan insanlar, her zaman yenisi, her zaman başkası, herzaman en iyisi... Oysa ki bir çiçek dalında, toprağında yıllarca açar ve her zaman Rabbini zikr eder, yeterki sabır olsun, yeterki emek olsun. Emeksiz yaşamayı gaye edindirenlerin oyununa gelmeyelim ve bu saçmasapan adeti yıkalım sevdiklerimize dalında toprağında çiçek verelim eğer onlar bizi seviyorsa...
YAKUT

10 Şubat 2011 Perşembe

Bir resim bin görüş

Resme bakınca ne görüyorsunuz?

Siyah beyaz resimde renk kullanmışlar farklı olmuş... Dolunayı bazen bende seyrederim... O kediler orda düşmeden nasıl duruyo yaa... Ah canım hayvanlarda bile aşk var (onlar da mı sevgililer gününü biliyor)!?. Gece ve gündüz birbirine işte bukadar yakın... Yazık yaa, kedilere yemek veren yok, kemik torbasına dönmüşler... Bence bu resimde gizli propaganda kokusu var... Bu resim bana bi fikir verdi bu sene bende sevgililer gününü gece ay ışığında kutlayım... Ya şu resim için kimbilir nekadar toner kullanmlışlardır, yazık milli servet... Erkek değilmi hep üste çıkar... Dişilerin ruhunda var sırnaşmak...

Ve böylece uzayıp gider görüşler, sen ne yaparsan yap, bakan sadece kendi baktığıyla görür, çok azının fikri değişir.
YAKUT

Hayvanlardan

O ne bakış bee!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Özürlü SANATlar

Gelişen dünyada bir o kadar da gerileyen şey var ki. Aslında sanat olan ve yapması zor olan, görenlerin hayran olduğu nice sanatlar yok olurken, bakanların bir daha baktığı ama bir türlü söyleyemedikleri kral çıplak türünden, sanat adı altında saçma sapan nice şeyler... iyi de kral gerçekten çıplak... İşte bozulan dünya düzeninden bir kesit: "Adama parayı ver de sana istediğin rolü oynasın, adına da sanat desin, ne de olsa ekmek aslanın ağzında..." ( Tanrım! sen niye ekmekleri hep aslan ağzında yarattın biz almak için onca ahlaksızlığa katlanmak zorunda kalıyoruz yaptığımız en aşağılık rolleri bir tek o aslandan ekmeği almak için ve bir de vazgeçemediğimiz sanat için yapıyoruz.) Diye düşünüp sapıkca kendini kurtarmak isteyenleri gördükçe odadan fırlayıp o pislik dolu ekrana dalıp, oradakilerin kafalarını gözlerini yarmak istiyorum ve şöyle haykırmak istiyorum: "Ulan ahlaksızlar madem bu ekmek aslanın ağzında dolanıyor bunca namuslu insan nasıl o aslandan ekmeğini almışta yaşamış ve yaşıyor, utanmadan bir de Hz. Allah (c.c)'ya iftira atıyorsunuz, ahlâksız şeytanın köleleri..." Gerçek sanat ve sanaatkâr yaptıklarıyla insanlarda hayranlık uyandıracak değerli iş ve işcilikler ve ortaya çıkan nadide eserlerdir bunlar onca emeğe rağmen asla aslanın ağzına girmemiştir, sanaatkârlar her zaman sabırlı ve şükürlü insanlardır ve bu sayede onca zor işin üstesinden gelmişlerdir. Bilmeyenlere duyrulur. YAKUT

Müslümanca


Şimdi düğünümüz var oynamak zorundayız, çünki düğün bizim, sonra ne derler... Aman bigünlük gelinlik giyerken başımı açsam ne olur, Allah affeder sonra telâfi ederim... Ya hava çok sıcak bi denize girelim zaten üzerimizde haşemamız var... Aman bee kocamda bana izin vermiyorsa, ben de mecbur kalıyorum ondan gizli çalışıp para biriktirmeye, napıyım dünya müşterek... Niye kadınlara bir, erkeklere iki, bizim ne eksiğimiz var ben devlet kanunlarına göre pay isterim... Ne iki ve üzeri kadın mı? çağdışı... Bu ve bunun gibi daha niceleri belkide sizi dininizden çıkarıyorda haberiniz yok. Lütfen dininizi öğrenin ve ona uyun, eğer müslümanım diyorsanız. Zira kıyametin kopması an meselesi... YAKUT

7 Şubat 2011 Pazartesi

Hani "DIŞ" kıyafetin?

İyi de kim bunlar??? !!! HA kiki ŞE riat MA yosu = HAŞEMA cılar, yani yeni nesil sapık guruplarının önde gelenleri... İnsanların Allah cc ya bağlılıkları onun emirlerini harfiyyen yerine getirmek olursa adı müslüman olur. Kendi ürettikleri dinlere uyanların adıda üreteç sahibi yaratık olur... Yani adıda müslüman geçen şu insanların haline bakınca acıyorum, haşemanın ilk çıkışı erkekleri uygun (islam dini çerçevesinde) bir şekilde yüzmeye, denize girmeye yöneltmekti çıkış güzel, ya sonra...? İş çığrından çıktı ve kadınlarıda ev mahkumiyetinden kurtarmak için kolları sıvadı sıvanasıcalar... ve cahil müslümanlarda hemen uyum sağladı, doğru ya kimi ana baba korkusuyla başını örter, Kimi aslında bilmez bilmekte istemez, çünki bilince yapmak zorunda kalacaktır, kimide hep yarış içindedir kafirlerle, kimi ise ses çıkarmaz bekler ki çoğunluk olsunlar kimse önlerine geçemesin ve yeni bir din çıksın ortaya adıda ÜRETEÇ HAŞEMACILAR DİNİ...
DENİZ KİMİN NEYİNE... Ey dünya el çek benden, zira ben zaten doğmadan el çekmişim senden.

Galubelâdan beri müslüman olanlara selâm...
YAKUT

4 Şubat 2011 Cuma

cuma

Hayırlı cumalar. Allah, arap ülkesindeki müslüman halklara yardım etsin ve inşallah zafer haktan yana olsun.amin
YAKUT

1 Şubat 2011 Salı

Bir AYET

Bismillâhirrahmanirrahim.
"Gerçek şu ki; biz, Cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen cinlerden ve insanlardan çok canlar yaratmışızdır. Bunlar, hayvan sürüsü gibidirler; hatta hayvanlardan da aşağıdırlar. İşte onlar, gerçek gafillerdir." (Araf Sûresi 7/179 )
Muhakak Allah (c.c) doğru söyledi.
Hayvanlar, İnsanlar, Cinler, Gaflete düşmek ve Cehennem. Ayette vurgulanan ve üzerinde düşünmemiz gereken 5 önemli konu. Önce insanlar ve hayvanlar arasındaki farklara bi gözatalım. İnsanlar ama insan görünüşündekilerden behsetmiyoruz halis muhlis insandan, iman eden insan olarak yaratılmışlığın farkında olan İNSAN'dan. O, az yer ancak yaşayacağı kadar, o, kendisinden sonrakileri de düşünür (sadaka verir, zekat verir), onun hayatının bazı bölümleri özeldir ve her şeyi açıktan açığa yapmaz(sokaklarda evdeki özgürlüğü yoktur ve sınırlarını bilir), miskin değildir(hem dünya için hem ahiret için çalışır), serbest bırakıldığı halde gönül rızasıyla boyun eğer ama sadece YARATAN'INA, HÜKÜMDAR'INA, SULTAN'INA... temizdir ve temizi sever(gusleder abdest alır ve yediklerine haram karışmaz), hata yapacak olsa geri adım atmasını bilir ve tövbe eder, yani gözü vardır görür, kulağı vardır işitir, kalbi vardır kavrar, işte bu bir insandır ve bunların sayısı azdır. Şimdi de hayvanlara gelelim. Hayvanlar, onlardan her yerde bulabilirsiniz, yedikleri yiyecekler pistir; kimi leş yer, kimi tezek yer, kimi ise kendi yaptığını yer, ve kimileri sabahtan akşama yer, yer, yer. Onlar için sakınacakları bir şey yoktur, yuvaları korunmak içindir özel işleri için değil. Amaney... Her şey açıktan açığa... Çünkü hayvandır, öyle yaratılmıştır. Hiçbiri birbirine acımaz; aç olan diğerini hemen gözden çıkarır (kedilerin yavrularını yemeleri gibi), pistirler bu yüzden de kokarlar, kendinden başkasını düşünmezler (siz hiç bir hayvanın, aman bırakıyım da benden sonra gelenler de doysun diye, doymadan bir avdan çekildiğini gördünüz mü?) hayır onlar kendilerine çalışırlar, çünkü onlar hayvandır, hayvan... Ve cinler onlar da insanlar gibi bir topluluk ama dine uyan müslüman, başkaldıranın akibeti ise aynı azap Cehennem... Gaflet: umursamamak ilgisiz kalmak önündeki çok korkunç bir sona hızlı adımlarla giderken yıldızları saymak, ya da fal bakmaya çalışmak ve benzeri tavırlarla var olanı yok saymaya çalışmak. İşte en önemli şey ayetteki asıl anlatılan Kur'an'ın her yerinde onun gerçekliğinden bahsedilen ve insanları uyaran CEHENNEM, yani ateş! yani azap! yani yapılanların hesabı!... Bu ayetteki hayvan topluluğuna benzetilen insanlar görünüşte insan ama aslında hayvan ve daha aşağı yaratıklardır. Onlar evlerine ayakkabıyla girer, canının çektiğini canı çektiği yerde yapar adına da cesaret der... En lüks en değerli şeyleri canı çekiyor diye yer, kimseye çıkarı olmadan asla bir yardımda bulunmaz, yaptığı yardımda gizli ya da açık mutlaka bir menfaat vardır ve en acısı da sokağa çıktığınızda onlardan sürülerce görebilirsiniz...
Düşünmemiz dileğiyle, sevgi ve muhabbetle...
YAKUT



22 Ocak 2011 Cumartesi

Farkımız "İnsan" olmamız


Ayakkabının altında neler olabilir? Hiç düşündünüzmü? Ben düşündüm. Sabah erkenden kalkmalıyım işe geç kalıyorum, ayakkabılarımı giyeyim ve yola koyulayım. Derken bahçe kapısını geçiyorsunuz eyvah, yere birisi tükürmüş aman Allahım! bune iğrençlik ...! Basıp geçiyorsunuz yollar asfalt demeyin, asfaltlara da şakkada tüküren çok insan gördüm. Iıııııııı, neyse koşarak otobüse yetişiyorsunuz işyerine ulaşıyorsunuz, ama hep bu ayaklarınızla bilmem kaç adım atarak. sonra öğlen paydosu ve aman vakti kaçırmadan bi helâya uğrayım tabiki yine ayakkabılarınız ayağınızda ... Aslında ayakkabı insanın ayaklarını korumak için , ama nelerden nelerden keşke bir düşünseler ve gün bitiyor akşam eve geliyorsunuz ayaklar kalıbın içinde havasız ve yorgun şöyle bir ayaklarınızı çıkartıp hava aldırmazmısınız, yoksa bir gün boyunca ayağınıza yapışan bütün pislik ve mikroplara rağmen tertemiz temizlediğiniz evinize o pislikle geçipte yayılırmısınız.?... Vallahi sizi bilmem ama ben, müslüman olmamış olsam bile, bana mantığım bunun yalnış olduğunu söylerdi ve bende onu dinlerdim... Ayakkabı dışarı için, ayak içeri için benden hatırlatması.
YAKUT

21 Ocak 2011 Cuma

Çanağınız varmı???...


Sevgi helâl'se güzeldir... Tv proğramlarından belki en dikkatimizi çekenlerden biri de evlilik porağramlarıdır. Bu proğramlarda insanlar her nekadar evlenmeye geliyorum desede, yada sizi evlendireceğiz deseler de, gözden kaçmaması gereken bir çok önemli olaylar, ancak dikkatli bakanların gözüne çarpar. Meselâ: ( Efendim kaç yaşındasınız.) (30) (Aaaa bu yaşınıza kadar hiç flörtünüzdemi olmadı). İyide be namussuz ahlâksız kadın, flört dediğin ne? veya birliktelik dediğin ne? Utanmadan zinayı meşrulaştırmaya çalışırken adınıda birliktelik, filört ve kimbilir daha duyup ta anlamadığımız neler koyuyorlar. İşte toplum, işte dinden kopuş yolları... Dini nikahlıların garipsendiği ama nikahsızların doğal karşılandığı bir memleket ve artan cinayetler. Sizce cinayetler neden artıyor? Sebebi çok açık, insanların birliktelikleri okadar çok ki, birinin ortaya çıkması yetiyor... Yada ortalıkta babası belli olmayan okadar çocuk var ki... işte gözü kör olası birliktelik ve flört maceraları sonucu patlayan mısırlar, sonrada "bu ülke nereye gidiyor" siz bilmeyeceksinizde biz mi bileceğiz...??? ahlaksızlaar... Bu ülkenin bozulmasını hızlandıran en büyük faktör tv kanallarının insanlara aşıladığı ahlâksızlıklardır. Ey insanlar bu gidiş nereye önemsemediğiniz bir çok olay aslında çokta önemli, görüpte görmemezlikten gelmeyelim, duyupta duymamazlıktan gelmeyelim dünya bir nimet ama sonrasında büyük bir zahmet her yaşanan günün, saatin, dakikanın hesabı var bunları unutmayalım. Allah bizi bu büyük cehennem dalgasından korusun. Sevgi ve muhabbetle. YAKUT