26 Şubat 2011 Cumartesi

AMETİST 3

Eveett baya zaman geçti ve kendimde test ettiğim ametist taşını sizlerle paylaşmamın zamanı geldi.
Diyebilirim ki ametist taşı bana yapılan büyünün üzerinde, Allahın yardımıya çok etki gösterdi. Zaten ilk kulandığımda, önceden yazmış olduğum gibi, bir çok farklılıklar olmuştu. Sonrasında ise bu değişiklikler ara ara devam etti benim anladığım kadarıyla bu tür şifalı taş ve benzeri şeylere, size zarar vermediği sürece biraz sabırla devam etmek gerekiyor. Eee nede olsa gayret bizden bereket Allah'dan. Zaten sonrasında iyleşmeler görüldüğünde, taştan aldığınız ilk etkileri almıyorsunuz, hayatınıza baktığınızda da, zaten büyünün zayıflamış olduğunu anlıyorsunuz. Bundan sonrası sadece biraz daha sabır...
YAKUT

Oku... Anla... Yaşa...


Bismillâhirrahmanirrahim. "Biz Kur'an'ı insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık" (DUHAN/ 58)
Muhakkak Zülcelâl olan Rabbimiz doğru söyler.
Demek ki neymiş. Kuranı Kerim de şifre mifre yokmuş. İşte Kuran okununca, kiminin imanı nurlanırken, kimininde biti ganlanıyo ve arıyo şifre, arıyo bahane, arıyo macera, peki ama ne için? Durun ben söyleyim iman etmemek için, şöhret için, kendisi gibi sapıkcıkların artması bu sayede güç elde edebilmek için ve daha nice saçma sapan şeyler için. Siz siz olun sadece ama sadece Rabbinize kulak verin yarım akıllı hatta akılsızlara dininizi oyuncak ettirmeyin.(İmansız kanallardan imanlı yayınlar beklemeyin)
İmanın nuruyla nurlanmamız dileğiyle.
YAKUT

25 Şubat 2011 Cuma

İnşirah

"Elbet güçlükle beraber bir kolaylık vardır, mutlaka güçlükle beraber bir kolaylık vardır."

24 Şubat 2011 Perşembe

Biraz gülümse


Herşeye rağmen gülümseyebiliyor musunuz? Vallahi bir çok sıkıntıya rağmen gülümseyenlere hayranım işte onlar asıl sabır ve şükür sahipleri ama bunu nasıl yapıyorlar halen çözemedim... Tabiki sadece yüzlerin gülmesinden bahsetmiyorum asıl olan kalplerin gülümsemesi. İçimizin dışımıza aksetmesi dileğiyle.
YAKUT

22 Şubat 2011 Salı

Bu gidişle bez yetmeyecek!!!...

Maaşallah... Maaşallah... Maaşallah... Yahu ben bu datlu kuzuyu bulsam yerüm ... Ellere ellere yaaa. İşte insan oğlu, neyi seviyorsa onu öğretir, neyi öğretirse çocuk yapınca da, yere göğe sığdıramaz. Geçmiş zamanda birisini tanıyordum, evladına daha ilk okul çağlarında ama gerçekten ilk okul çağlarında yani 1. veya 2. sınıf seviyesindeyken sigara içmeyi öğretmişti, evladından bahsederken de bi görseniz, yaşlı adam gibi kültablayı bi önüne çekiyor........ ardından da şımartılarak atılan bir küfür. Bir başkası yiğenine telefonda kendisine küfretmesini söylüyordu. Yiğeni küçük bir kızdı, onun küfürlü konuşması adamı mest ediyormuş. Böyle iğrençlikleri düşünürsek ve bunların cumadan cumaya camilere gittiklerini de düşünürsek, ....... tı Kâmil bez getirin demekten kendimi alamıyorum.
Sevgi ve muhabbetle kalın.
YAKUT

17 Şubat 2011 Perşembe

Doğrulara Destek


Prof.Dr.Orhan Çeker: Evlatlarım ellerinden öpsün mekanın Cennet olsun söylediğin sözler tam da Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu ama görmezden gelmeye çalıştıkları, asıl sorunların baş kaynağı yani kadının örtünmesi ve yerini bilmesiyle gelen, toplumun düzene girmesi ve kurtuluşu... Allah razı olsun Rabbimden niyazım bu kardeşimizi diğer müslümanım deyip te halka İslâmi terbiye vermeye çalışan diğer bütün hocaların, imamların, vaizlerin, müftülerin hatta halkımızın desteklemesidir. Eğer bir boy gösterisi olacak olsa ilk saflarda yer almak isterim... Düşünüyorum da bu insan Prof ünvanını aldıysa, "tandır başında" almadı. Okudu layık bulundu da aldı, o zaman dediklerinin de doğru olması gerekmez mi? Ah keşke bir düşünseler. Ama dünyada o kadar yanarlı, dönerli insancık var ki hemen sırtlarını dönüp, bide utanmadan çıplaklığı yaygınlaştıran zinacı onca ahlaksız kadından özür diliyorlar, yazık birinizde erkek, adam olun beeee....Peygamber efendimizi herkes emin olarak bilir ve dediklerini dinlerlerdi (yani kureyş), ne zaman ki Efendimize Peygamberlik geldi ve onların hoşlanmayacağı şeyler söylemeye başladı adı birden büyücü, deli , kahin olmaya başladı (haşâ) işte tarih hep tekerürden ibarettir. İslâm dini garip geldi garip gidecektir, ne mutlu o gariplere ki Allah yolunda garip olmayı seçmişlerdir...
YAKUT

Mütekebbir! Yalnız ALLAH'tır


Ve işte o anlar!!! Çaresiz tabuta giren ilahlar, ilahcıklar... Niceleri geldi ve geçti. Yaşarken her hükmü koyup boyun eğdiren nice firavunlar, nemrutlar, hamanlar, geldi ve geçti, geride kalan bir avuç toprak. Topraktan gelen toprağa döner, bu hayat hep bu dönüşümle devam eder. Tabutları nekadar süslü özenli olsa da toprağa giren her şey yok olmaya mahkumdur, toprağa girmemek ise ne mümkün... İşte kanunlarıyla, yasaklarıyla, gururlarıyla, zulümleriyle, yıllarca sürdükleri hükümleriyle, son bulan insancıklar, kendilerinden ölümü savamayıp, kadere boyun bükenler... İşte meydan! bizim Rabbimiz halen yaşıyor, diri asla yok olmadı ve yok olmayacak... Tabutlar da ise şenlik devam ediyor...(ama ne şenlik?!)
yakut'tan, YÜCE YARADAN'A saygıyla.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Keşke!


Elleri soğuktan üşümüş rüzgarın uğultusu kulaklarını tırmalıyordu, hava o kadar soğuktu ki , elleri cebindeyken bile donuyor, soğuğun şiddetinden gözlerinden damla damla yaşlar akıyordu. Etrafına bakındı acaba istediği gibi bir kuytu bulabilecek miydi? Gözleri aramaya devam etti, ama rüzgarın şiddeti ve savrulan karlar görmesini engelliyordu, soğukta donan ayaklarıyla yavaşça yürüdü, ilerden gelen ekmek kokusunu takip ederek bir fırının dibine kadar vardı, içeride sıcacık ekmekler!.. Fırının sıcaklığıyla buharlaşan camlardan mahzun bir şekilde içeriyi seyretmeye koyuldu. Ne güzeldi ekmek kokuları! Aynı yıllar önce anasının tandırada pişirdiği ve onun doya doya yediği ekmekler gibiydi, içinden bir ah çekti ve keşke dedi keşke yıllar önce arkadaşlara uyup köyümü,anamı, ocağımı terketmeseydim, belki yolları tezekli çamurlu ve yokuşluydu ama sıcacık bir yuvası ve onu seven bir anası vardı. Şimdi ise tertemiz buz gibi asfalt yollar ve ne ona uzanacak sıcak bir el, ne de bir parça ekmek... Gözlerinden süzülen yaşlar, ona bir daha doğruları söylüyordu keşke sabretseydim, keşke...
Ağır adımlarla ilerlemeye devam etti, çünkü cebinde hiç parası yoktu. Birden gözüne yerdeki, kuşlara atılan kırıntılar ilişti, yarısı karlara karışmış yarısı ise rüzgarla savrulumuş kırıntılar... çaktırmadan yavaşca yere eğildi ve sanki bir şeyini düşürmüş gibi yerden bir avuç yarısı kar yarısı kırıntı ama onu tatmin edecek bugünkü yiyeceğini avuçladı hiçbir şey olamamış gibi ilerlemeye devam etti, sonunda o geceyi geçirebileceği bir yer bulmuştu, biraz karanlık biraz dar ama onu soğuktan koruyabilecek bir kuytu... oturdu ve etrafına bakındı kimsecikler yoktu yavaşca soğuktan donmuş avuçlarını açtı ve içindeki kırıntıları yemeye koyuldu, tam o sırada donmak üzere olan bir kuş gözüne çarptı hemen doğruldu, yanına gidip onu avucuna aldı zavallı kuş o kadar üşümüştü ki çocuğun ellerinin sıcaklığı onu kendine getirmişti, korkarak bakan gözleriyle sanki beni koru bırakma diyordu. Çocuk önce biraz kırıntı verdi sonra da onu nefesiyle ısıtmaya çalıştı, kuş şimdi daha iyiydi zaten havada iyice kararmıştı çocuk kuşu üzerindeki giysinin içine koyarak bir köşeye kıvrıldı, bir yandan donmamak için dua ediyor bir yandan da sabahın olamısını dörtgözle bekliyordu...
Ve sabah oldu rüzgar dinmişti hava cam gibi parlaktı insanlar işlerine çıkmışlar herkes kendi dünyasında hayat devam ediyordu, kimse kimseye bakmıyor karıncalar gibi hızlı hareketlerle hep biryerlere koşuşturuyorlardı. Onu ise kimse farketmiyordu... bi an köyü gözlerinin önüne geldi orada olsaydı onu herkez farkederdi, elbisesinin yırtığını tamir eder ayaklarına sağlam bir ayakkabı verirlerdi, en güzeli de sıcak bir dürüm verip içini ısıtırlardı...
Derin bir ah çekti keşke dedi bir yol parası bulup köyüme anama geri dönseydim keşke... Yine istemiye istemiye o kalabalığa karışıp bir şeyler araklıyacaktı ama yaptıklarından utanıyordu, keşke birisi onu farketsede ona acıyıp bir kaç kuruş verse o da evine dönseydi bir daha asla kaçmazdı, bir daha asla televizyondaki insanların büyüsüne kapılıp anasını köyünü küçümsemez ve tezekli de olsa çamurlu da olsa köyünü yurdunu bırakmazdı, Çünkü şehirde etrafına bakmayan, onu ve onun gibileri görmeyen onca insan ve bir okadar da temiz ve soğuk asfalt yollar vardı...
Midyata pirince giderken sakın evdeki bulgurunuzdan olmayın... Sevgi ve muhabbetle kalın.
YAKUT

15 Şubat 2011 Salı

12 Şubat 2011 Cumartesi

O bize gönderildi.


Aslında İslam dini görünüşte çok kolay bir din. Sadece bir kitap ve ona uymak. Görünüşte sadece bir kitap olan Kur'an'ı kerimimiz aslında bütün dünyamızı kapsayacak kurallar ve hayatımızın rehberi, yani raf süsü değil, yada sadece sevap kazanma aracı olarak okunan arapca bir kitap değil. O bir eğitici , O bir rehber, O bir kanun kitabı. Böyle bakarsak, Kitabımızın sadece arapca okunması;" Bilmediğimiz bir ülkenin kitabını, anlamadığımız için sadece harflerini tanıyarak okumaya ve sonrasında kurallarını bilmediğimiz o ülkenin içinde, devamlı hata ederek yaşamaya ve mahkum olmaya benziyor". Oysa ki bizim bilmediğimiz arapca Kur'an'ımızı anlatan kendi dilimizde okadar çok eser var ki... Sadece biraz dikkat, biraz cesaret, biraz istek. Bunlara değmezmi... Sevgi ve muhabbetle.
YAKUT

11 Şubat 2011 Cuma

Gül dalında güzeldir.

Rahman olan Allah'ın yarattığı insanı neşelendiren ve onu başka bir aleme götüren güzelliklerden biride çiçeklerdir. Onların kokusu, narin görünüşleri ve masumiyetleri bir çok insanın yumuşamasına sebeptir, bunu bilen insanoğlu acımadan katleder, doğruya her şey insan içindir... Aslında genel anlamda bakacak olursak, kesilmiş çiçeklerin ihracı ithali hep gavuroğlugavurlardan çıkmıştır. Çünkü onlar için her şey "kullan ve at" tır, önemli olan ise onların ulaşmak istedikleridir. Düşünüyorumda sevgililer günü, anneler günü, babalar, bebeler, ebeler, dedeler günü derken nekadar çok cana kıyılıyor, onca çiçek birkaç günlük zevk için heba oluyor. Sevdiğiniz insanlara dalında çiçek vermek istemezmiydiniz? ama doğru ya ozaman o çiçeğe, çiçek ölene kadar bakmak zorundasın bakmadığın takdirde size çiçeği veren sizin ona değer vermediğinizi düşünüp üzülür eniyisimi işin kolayı, kopar çiçeği sonrada at çöpe, ne veren üzülsün nede alan yorulsun... İşte batı toplumunun yaşama kuralları ve çöpe dönen dünyada doymayan insanlar, her zaman yenisi, her zaman başkası, herzaman en iyisi... Oysa ki bir çiçek dalında, toprağında yıllarca açar ve her zaman Rabbini zikr eder, yeterki sabır olsun, yeterki emek olsun. Emeksiz yaşamayı gaye edindirenlerin oyununa gelmeyelim ve bu saçmasapan adeti yıkalım sevdiklerimize dalında toprağında çiçek verelim eğer onlar bizi seviyorsa...
YAKUT

10 Şubat 2011 Perşembe

Bir resim bin görüş

Resme bakınca ne görüyorsunuz?

Siyah beyaz resimde renk kullanmışlar farklı olmuş... Dolunayı bazen bende seyrederim... O kediler orda düşmeden nasıl duruyo yaa... Ah canım hayvanlarda bile aşk var (onlar da mı sevgililer gününü biliyor)!?. Gece ve gündüz birbirine işte bukadar yakın... Yazık yaa, kedilere yemek veren yok, kemik torbasına dönmüşler... Bence bu resimde gizli propaganda kokusu var... Bu resim bana bi fikir verdi bu sene bende sevgililer gününü gece ay ışığında kutlayım... Ya şu resim için kimbilir nekadar toner kullanmlışlardır, yazık milli servet... Erkek değilmi hep üste çıkar... Dişilerin ruhunda var sırnaşmak...

Ve böylece uzayıp gider görüşler, sen ne yaparsan yap, bakan sadece kendi baktığıyla görür, çok azının fikri değişir.
YAKUT

Hayvanlardan

O ne bakış bee!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Özürlü SANATlar

Gelişen dünyada bir o kadar da gerileyen şey var ki. Aslında sanat olan ve yapması zor olan, görenlerin hayran olduğu nice sanatlar yok olurken, bakanların bir daha baktığı ama bir türlü söyleyemedikleri kral çıplak türünden, sanat adı altında saçma sapan nice şeyler... iyi de kral gerçekten çıplak... İşte bozulan dünya düzeninden bir kesit: "Adama parayı ver de sana istediğin rolü oynasın, adına da sanat desin, ne de olsa ekmek aslanın ağzında..." ( Tanrım! sen niye ekmekleri hep aslan ağzında yarattın biz almak için onca ahlaksızlığa katlanmak zorunda kalıyoruz yaptığımız en aşağılık rolleri bir tek o aslandan ekmeği almak için ve bir de vazgeçemediğimiz sanat için yapıyoruz.) Diye düşünüp sapıkca kendini kurtarmak isteyenleri gördükçe odadan fırlayıp o pislik dolu ekrana dalıp, oradakilerin kafalarını gözlerini yarmak istiyorum ve şöyle haykırmak istiyorum: "Ulan ahlaksızlar madem bu ekmek aslanın ağzında dolanıyor bunca namuslu insan nasıl o aslandan ekmeğini almışta yaşamış ve yaşıyor, utanmadan bir de Hz. Allah (c.c)'ya iftira atıyorsunuz, ahlâksız şeytanın köleleri..." Gerçek sanat ve sanaatkâr yaptıklarıyla insanlarda hayranlık uyandıracak değerli iş ve işcilikler ve ortaya çıkan nadide eserlerdir bunlar onca emeğe rağmen asla aslanın ağzına girmemiştir, sanaatkârlar her zaman sabırlı ve şükürlü insanlardır ve bu sayede onca zor işin üstesinden gelmişlerdir. Bilmeyenlere duyrulur. YAKUT

Müslümanca


Şimdi düğünümüz var oynamak zorundayız, çünki düğün bizim, sonra ne derler... Aman bigünlük gelinlik giyerken başımı açsam ne olur, Allah affeder sonra telâfi ederim... Ya hava çok sıcak bi denize girelim zaten üzerimizde haşemamız var... Aman bee kocamda bana izin vermiyorsa, ben de mecbur kalıyorum ondan gizli çalışıp para biriktirmeye, napıyım dünya müşterek... Niye kadınlara bir, erkeklere iki, bizim ne eksiğimiz var ben devlet kanunlarına göre pay isterim... Ne iki ve üzeri kadın mı? çağdışı... Bu ve bunun gibi daha niceleri belkide sizi dininizden çıkarıyorda haberiniz yok. Lütfen dininizi öğrenin ve ona uyun, eğer müslümanım diyorsanız. Zira kıyametin kopması an meselesi... YAKUT

7 Şubat 2011 Pazartesi

Hani "DIŞ" kıyafetin?

İyi de kim bunlar??? !!! HA kiki ŞE riat MA yosu = HAŞEMA cılar, yani yeni nesil sapık guruplarının önde gelenleri... İnsanların Allah cc ya bağlılıkları onun emirlerini harfiyyen yerine getirmek olursa adı müslüman olur. Kendi ürettikleri dinlere uyanların adıda üreteç sahibi yaratık olur... Yani adıda müslüman geçen şu insanların haline bakınca acıyorum, haşemanın ilk çıkışı erkekleri uygun (islam dini çerçevesinde) bir şekilde yüzmeye, denize girmeye yöneltmekti çıkış güzel, ya sonra...? İş çığrından çıktı ve kadınlarıda ev mahkumiyetinden kurtarmak için kolları sıvadı sıvanasıcalar... ve cahil müslümanlarda hemen uyum sağladı, doğru ya kimi ana baba korkusuyla başını örter, Kimi aslında bilmez bilmekte istemez, çünki bilince yapmak zorunda kalacaktır, kimide hep yarış içindedir kafirlerle, kimi ise ses çıkarmaz bekler ki çoğunluk olsunlar kimse önlerine geçemesin ve yeni bir din çıksın ortaya adıda ÜRETEÇ HAŞEMACILAR DİNİ...
DENİZ KİMİN NEYİNE... Ey dünya el çek benden, zira ben zaten doğmadan el çekmişim senden.

Galubelâdan beri müslüman olanlara selâm...
YAKUT

4 Şubat 2011 Cuma

cuma

Hayırlı cumalar. Allah, arap ülkesindeki müslüman halklara yardım etsin ve inşallah zafer haktan yana olsun.amin
YAKUT

1 Şubat 2011 Salı

Bir AYET

Bismillâhirrahmanirrahim.
"Gerçek şu ki; biz, Cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen cinlerden ve insanlardan çok canlar yaratmışızdır. Bunlar, hayvan sürüsü gibidirler; hatta hayvanlardan da aşağıdırlar. İşte onlar, gerçek gafillerdir." (Araf Sûresi 7/179 )
Muhakak Allah (c.c) doğru söyledi.
Hayvanlar, İnsanlar, Cinler, Gaflete düşmek ve Cehennem. Ayette vurgulanan ve üzerinde düşünmemiz gereken 5 önemli konu. Önce insanlar ve hayvanlar arasındaki farklara bi gözatalım. İnsanlar ama insan görünüşündekilerden behsetmiyoruz halis muhlis insandan, iman eden insan olarak yaratılmışlığın farkında olan İNSAN'dan. O, az yer ancak yaşayacağı kadar, o, kendisinden sonrakileri de düşünür (sadaka verir, zekat verir), onun hayatının bazı bölümleri özeldir ve her şeyi açıktan açığa yapmaz(sokaklarda evdeki özgürlüğü yoktur ve sınırlarını bilir), miskin değildir(hem dünya için hem ahiret için çalışır), serbest bırakıldığı halde gönül rızasıyla boyun eğer ama sadece YARATAN'INA, HÜKÜMDAR'INA, SULTAN'INA... temizdir ve temizi sever(gusleder abdest alır ve yediklerine haram karışmaz), hata yapacak olsa geri adım atmasını bilir ve tövbe eder, yani gözü vardır görür, kulağı vardır işitir, kalbi vardır kavrar, işte bu bir insandır ve bunların sayısı azdır. Şimdi de hayvanlara gelelim. Hayvanlar, onlardan her yerde bulabilirsiniz, yedikleri yiyecekler pistir; kimi leş yer, kimi tezek yer, kimi ise kendi yaptığını yer, ve kimileri sabahtan akşama yer, yer, yer. Onlar için sakınacakları bir şey yoktur, yuvaları korunmak içindir özel işleri için değil. Amaney... Her şey açıktan açığa... Çünkü hayvandır, öyle yaratılmıştır. Hiçbiri birbirine acımaz; aç olan diğerini hemen gözden çıkarır (kedilerin yavrularını yemeleri gibi), pistirler bu yüzden de kokarlar, kendinden başkasını düşünmezler (siz hiç bir hayvanın, aman bırakıyım da benden sonra gelenler de doysun diye, doymadan bir avdan çekildiğini gördünüz mü?) hayır onlar kendilerine çalışırlar, çünkü onlar hayvandır, hayvan... Ve cinler onlar da insanlar gibi bir topluluk ama dine uyan müslüman, başkaldıranın akibeti ise aynı azap Cehennem... Gaflet: umursamamak ilgisiz kalmak önündeki çok korkunç bir sona hızlı adımlarla giderken yıldızları saymak, ya da fal bakmaya çalışmak ve benzeri tavırlarla var olanı yok saymaya çalışmak. İşte en önemli şey ayetteki asıl anlatılan Kur'an'ın her yerinde onun gerçekliğinden bahsedilen ve insanları uyaran CEHENNEM, yani ateş! yani azap! yani yapılanların hesabı!... Bu ayetteki hayvan topluluğuna benzetilen insanlar görünüşte insan ama aslında hayvan ve daha aşağı yaratıklardır. Onlar evlerine ayakkabıyla girer, canının çektiğini canı çektiği yerde yapar adına da cesaret der... En lüks en değerli şeyleri canı çekiyor diye yer, kimseye çıkarı olmadan asla bir yardımda bulunmaz, yaptığı yardımda gizli ya da açık mutlaka bir menfaat vardır ve en acısı da sokağa çıktığınızda onlardan sürülerce görebilirsiniz...
Düşünmemiz dileğiyle, sevgi ve muhabbetle...
YAKUT