16 Şubat 2011 Çarşamba

Keşke!


Elleri soğuktan üşümüş rüzgarın uğultusu kulaklarını tırmalıyordu, hava o kadar soğuktu ki , elleri cebindeyken bile donuyor, soğuğun şiddetinden gözlerinden damla damla yaşlar akıyordu. Etrafına bakındı acaba istediği gibi bir kuytu bulabilecek miydi? Gözleri aramaya devam etti, ama rüzgarın şiddeti ve savrulan karlar görmesini engelliyordu, soğukta donan ayaklarıyla yavaşça yürüdü, ilerden gelen ekmek kokusunu takip ederek bir fırının dibine kadar vardı, içeride sıcacık ekmekler!.. Fırının sıcaklığıyla buharlaşan camlardan mahzun bir şekilde içeriyi seyretmeye koyuldu. Ne güzeldi ekmek kokuları! Aynı yıllar önce anasının tandırada pişirdiği ve onun doya doya yediği ekmekler gibiydi, içinden bir ah çekti ve keşke dedi keşke yıllar önce arkadaşlara uyup köyümü,anamı, ocağımı terketmeseydim, belki yolları tezekli çamurlu ve yokuşluydu ama sıcacık bir yuvası ve onu seven bir anası vardı. Şimdi ise tertemiz buz gibi asfalt yollar ve ne ona uzanacak sıcak bir el, ne de bir parça ekmek... Gözlerinden süzülen yaşlar, ona bir daha doğruları söylüyordu keşke sabretseydim, keşke...
Ağır adımlarla ilerlemeye devam etti, çünkü cebinde hiç parası yoktu. Birden gözüne yerdeki, kuşlara atılan kırıntılar ilişti, yarısı karlara karışmış yarısı ise rüzgarla savrulumuş kırıntılar... çaktırmadan yavaşca yere eğildi ve sanki bir şeyini düşürmüş gibi yerden bir avuç yarısı kar yarısı kırıntı ama onu tatmin edecek bugünkü yiyeceğini avuçladı hiçbir şey olamamış gibi ilerlemeye devam etti, sonunda o geceyi geçirebileceği bir yer bulmuştu, biraz karanlık biraz dar ama onu soğuktan koruyabilecek bir kuytu... oturdu ve etrafına bakındı kimsecikler yoktu yavaşca soğuktan donmuş avuçlarını açtı ve içindeki kırıntıları yemeye koyuldu, tam o sırada donmak üzere olan bir kuş gözüne çarptı hemen doğruldu, yanına gidip onu avucuna aldı zavallı kuş o kadar üşümüştü ki çocuğun ellerinin sıcaklığı onu kendine getirmişti, korkarak bakan gözleriyle sanki beni koru bırakma diyordu. Çocuk önce biraz kırıntı verdi sonra da onu nefesiyle ısıtmaya çalıştı, kuş şimdi daha iyiydi zaten havada iyice kararmıştı çocuk kuşu üzerindeki giysinin içine koyarak bir köşeye kıvrıldı, bir yandan donmamak için dua ediyor bir yandan da sabahın olamısını dörtgözle bekliyordu...
Ve sabah oldu rüzgar dinmişti hava cam gibi parlaktı insanlar işlerine çıkmışlar herkes kendi dünyasında hayat devam ediyordu, kimse kimseye bakmıyor karıncalar gibi hızlı hareketlerle hep biryerlere koşuşturuyorlardı. Onu ise kimse farketmiyordu... bi an köyü gözlerinin önüne geldi orada olsaydı onu herkez farkederdi, elbisesinin yırtığını tamir eder ayaklarına sağlam bir ayakkabı verirlerdi, en güzeli de sıcak bir dürüm verip içini ısıtırlardı...
Derin bir ah çekti keşke dedi bir yol parası bulup köyüme anama geri dönseydim keşke... Yine istemiye istemiye o kalabalığa karışıp bir şeyler araklıyacaktı ama yaptıklarından utanıyordu, keşke birisi onu farketsede ona acıyıp bir kaç kuruş verse o da evine dönseydi bir daha asla kaçmazdı, bir daha asla televizyondaki insanların büyüsüne kapılıp anasını köyünü küçümsemez ve tezekli de olsa çamurlu da olsa köyünü yurdunu bırakmazdı, Çünkü şehirde etrafına bakmayan, onu ve onun gibileri görmeyen onca insan ve bir okadar da temiz ve soğuk asfalt yollar vardı...
Midyata pirince giderken sakın evdeki bulgurunuzdan olmayın... Sevgi ve muhabbetle kalın.
YAKUT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder